Benden 3 yaş küçüktü.
Bana da her zaman “ağabey” der, her zaman da gerçekten ağabeyiymişim gibi saygı
gösterirdi. Babası da babama “ağabey” derdi. Bütün beraberliğimiz boyunca da
bir gün bile saygısında, sevgisinde kusur etmedi. Nedenini bilmiyorum ama bu
aralar sevgili kardeşim Bülent çok sık aklıma geliyor.
Aynen benim gibi o da
bilgisayar okumak için gelmişti Amerika’ya. Michigan’ın -30 derecelere varan soğuk
havasında, gece gündüz beraberce uğraşıp durduk. Allah var, Bülent benden daha
çalışkan bir öğrenciydi. Genelde bütün vaktini çalışarak geçirirdi. Ne zaman
evine gitsem, çok sigara dumanlı bir ortamda sürekli çalışırdı. Bilgisayar okumaya karar verdik ama ortada bilgisayar yok. Mevcut tek bilgisayar okulda 500 m2 bir odada duruyor. Allah bilir hafızası da benim şimdiki cep telefonumdan daha küçüktü. Bilgisayar tek olunca da sayılı sayıdaki terminallere günler öncesinden randevu almak gerekiyordu. Gece yarısından sonra genelde biz hep terminal odasında olurduk.
Sevgili Bülent ile güzel bir düzenimiz vardı. Gece yarısı çok fazla mekân açık olmazdı. Nadir açık olan yerlerden bir tanesi de (sadece arabaya servis) Burger King’ti. Genelde Bülent Burger King’ten whopperları alıp, benim eve Late Night With David Letterman seyretmeye gelirdi. O zamanlar gece kuşu gibiydik zira David Letterman’ın şovu gece 1.00 de başlayıp, 2.30’da biterdi. David Letterman, Türkiye de dâhil olmak üzere bugün dünyanın her yerinde yapılmaya çalışılan geç saatteki şovların atasıdır.
Şov bitince de
istikâmet bilgisayar odası. Allah ne verdiyse otururduk. Hava aydınlana kadar
oturup, birkaç saat sonra derse gittiğimiz de olurdu. Nasıl başarırmışız ben de
bilmiyorum gençtik herhalde…
Hep ders çalışmak da
olmaz, zaman zaman diğer arkadaşlarla bir araya gelip sabaha kadar King
oynadığımız geceler de yok değildi. Çok paramız da yoktu ama yine de viskinin
iyisini içmeye çalışırdık. Zavallı Bülent hep sıkıntıdaydı. Ya bir elle çıkar,
ya da çıkamazdı. Hiçbir zaman çok rahat bir oyun oynadığını hatırlamıyorum. Çok
uğraştık, çok çalıştık, yazdığımız programları yerlere serip dizlerimizin
üzerinde çok süründük ama çok da eğlendik.
Sonunda bilgisayar işi
bitti, “Hadi MBA yapalım” dedik. Şımardık bir kere, artık kim tutar bizi.
Bilgisayarda iyiydik ama MBA’de süperdik. Hiç mütevazı olamayacağım. Öyle bir
senelik MBA’lerden de zannetmeyin, tam 78 kredi aldık. Normal üniversite zaten
128 kredi. Neredeyse bir üniversite daha okuduk. Master programına başlamadan
önce işletme fakültesinde bir sürü ders almak zorunda kaldık.MBA zevkliydi. Artık full-time çalışma hayatına da başladığım için paramız da vardı.
MBA programının
bilgisayara yakın felsefede ve işleyişte olan derslerinden sürekli 100
alıyorduk. İş hukuku dersinde Bülent’in yaptığı bilgisayar kaynaklı çalışmanın
çok benzerini ben de yapmıştım. Bulduğumuz her ortamda bilgisayara
sığınıyorduk. İkimiz de 100 almıştık ama profesör üzerine “Çok teknik bir konu
çok da bir şey anlamadım” yazmıştı. O devirde bilgisayarlar çok yeni olduğu
için, bilgisayarlara yönelik çok fazla kanun maddesi de yoktu dünyada.
Bülent, sık sık bana
çeşitli konularda fikir sorar, söylediklerime de değer verirdi. Uygular,
uygulamaz o ayrı bir konu ama akıllı bir süzgeçten geçirirdi. Tecrübeye saygısı
vardı.
Çalışkandı ama her
ortama da uyardı. Bildiğiniz gibi ben dansöz gibi göbek atan erkekleri çok
sevmem ama Bülent’e yakışıyordu. Çok da güzel oynardı…
Soğukla boğuştuk,
karlarla boğuştuk, olmayan bilgisayarlarda sıra kapmak için boğuştuk, çok sık
maddi sıkıntılarla boğuştuk ama sonunda üniversite de bitti, yüksek lisans da
bitti. Ben Amerika’da çalışmaya devam ederken, Bülent Ankara’ya dönüp baba
işinde çalışmaya başladı.
Ankara’ya döndükten
kısa bir sonra da Gölbaşı yakınlarında bir trafik kazasında hayatını kaybetti.
Şaka gibiydi. Yıllarca her dakika bir arada olduğum, kardeşim dediğim insan
artık yoktu. İnanması güçtü ama hayatın gerçeği de buydu.
8-9 sene okulları
bitirmek için uğraşıp, okullar bittikten sonra 8 sene yaşayamamıştı. Onun da
son noktası karanlık bir göcede Konya Yolu’ndaymış. Bir anda onu bizden aldı,
götürdü.
Bu kazanın üzerinden
belki 20 yıldan fazla zaman geçti. Sevgili Bülent şimdi Karşıyaka’da istirahat
ediyor. Babamı zaten çok severdi, yine birbirlerine çok yakınlar. Artık Erdoğan
amca da yok. Hepsinin mekânı cennet olsun.
Sevgili Bülent, aradan
bu kadar yıl geçti ama ne kalbimdeki yerin değişti, ne de Burger King
tiryakiliğim… Her zaman da böyle olacak.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…