Doğal olarak
hayatımızın her parametresi etkilendi. Eğitimden ekonomiye, spordan ticarete
kadar hiçbir şey eskisi gibi değil artık. Maddi ve manevi olarak büyük
kayıplarımız var. Dünya genelinde 800 binden fazla insan hayatını kaybetti.
Bizde de rakam 6 bini geçti. Milyonlarca insan işini kaybetti, ya da
çalıştırdıkları ticarethanelerin gelirleri azaldı.
Gelir kaybı çok büyük
olmakla beraber, bu virüs bir de üstüne hepimize masraf çıkardı. Her gün maske,
eldiven, dezenfektan, önlük, siperlik, kolonya gibi birçok şey tüketiyoruz. İlk
aşamada çok göze batmasa da alt alta yazdığınızda bunlar da bir sürü para
tutuyor. Zaten sıkıntıda olan bütçeler, bir de bu masraflarla uğraşıyorlar.Elimizden geldiği kadar hepimiz bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Kulaklarımız acımasın diye plastik maske aparatları bile aldık. Alıyoruz almasına da bunlar gerçekten işe yarıyor mu?
Her gün kullandığımız maskeler ve önlükler İngiltere’den geri döndü. “Bunlar virüsü önlemiyor” dediler. Üstelik bunu yaptıkları dönemde maske bulmak için ölüyorlardı.
Fransa’ya yolladığımız
dezenfektanlar da virüsü öldürmedikleri gerekçesiyle geri döndü. Daha bunun
gibi birçok örnek sayabiliriz.
Dün akşam da bizim
profesör amcalardan biri, “Maskenin içine üfleyin şişmiyorsa işe yaramıyordur”
dedi. Her kafadan bir ses çıkıyor. Neyin işe yarayıp yaramadığı konusunda
kaybolup gittik. Bir sürü para harcıyoruz, belki de hiçbir işe yaramıyorlar.
Hele de malzemeden çalmaya meraklı coğrafyalarda bu iş büyük bir soruna
dönüşüyor.
İşe yarayan malzemeyi
biz bilemiyorsak kim bilecek? Tabii bakanlıklardaki amcalar bilecek. Tam olarak
Sağlık Bakanlığı’nın konusu mudur yoksa başkasının mıdır bilmiyorum ama
birilerinin ilgilenmesi gerekiyor.Bir onay mekanizması getirilmeli. İmalathaneler ve ürünler denetlenip onaylanmalı. Ben de Sağlık Bakanlığı onay amblemini ambalajın üzerinde görünce güvenle alabilmeliyim. Sucuk üretenlerin bile maske üretmeye başladığı bir ortamda bu işin başka yolu yoktur.
Onaylı, onaysız
malzemeler olmalı. Vatandaş yine de gidip onaysızını alacaksa, artık o kendi
tercihidir.
Lise yıllarında üç yıl
kimya okumuş herkes dezenfektan üretmeye başladı. Sonuçta bunların hepsi
kimyasal maddeler. Bir kısmı alerji yapıyor, bir kısmı kaşıntı yapıyor, öksürük
yapanı bile var. Virüsü öldüreceğiz derken kendimize zarar veriyoruz.Tabii bir de bizim virüs iyice ölsün diye çok sıkma alışkanlığımız var. Belki de önerilen miktarın üç mislini sıkıyoruz. Bu da hem bütçeye, hem de bize zarar veriyor.
Bu tip kanunlar, yönetmelikler çok yazılır ama genelde uygulaması çok zordur. Bunları kim takip edecek? Onay aldığı şekilde üretip üretmediğini nereden bileceğiz? Sürekli olarak piyasadan numuneler toplayıp analizlerini yapacağız. Onay aldığı şekilde üretmeyene çok ağır cezalar verilecek. Bu basit bir konu değil, halkın hayatıyla oynanıyor.
Adam milyonlarca
liralık malzeme satıyor, gidip birkaç bin liralık ceza kesiyoruz. Bu şekildeki
bir uygulamanın caydırıcı olması mümkün değil.
Küçükler bilmez ama
uzun yıllar önce Türkiye’de bir yıl şeker sıkıntısı olmuştu. Önüne gelen herkes
şeker ithal ediyordu. Gömlek üreticisi firma gelip de “Ağabey elimizde şeker
var ister misin?” dediğinde şeker işinin iyice kontrolden çıktığını anlamıştım.
Şu anda da durum çok
farklı değil. Herkes Korona pazarından pay kapmak için her şeyi üretmeye
başladı. Birilerinin bu işi kontrol altına alıp tüketicileri koruması
gerekiyor.
Eski günlerdeki gibi
evimize gelenlere kolonya tutmayı ihmal etmeyelim, sağlıkçılarımıza her ortamda
destek olalım.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…