Kavganı edersin,
laflarını söylersin, havanı atarsın, ağır takılıp arayıp sormazsın ama akşam
olup da bulutlar yavaş yavaş ufukta kaybolmaya başladığı zaman “Ya evde yoksa”
endişesi çökmeye başlar.
Gündüzler sorun değildir.
Gün boyunca işinle gücünle, çarşıyla pazarla ilgilenirken zaman sorunsuz
geçer. “Ya evde yoksa endişe virüsü” gece olunca ortaya çıkar. Gün boyunca,
karşı tarafın ne yaptığı aklının ucundan bile geçmez ama gece olunca da aklında
bu konudan başka bir şey olmaz.“Ya evde yoksa” virüsü gelir ve aklındaki diğer düşüncelerin hepsini yer bitirir. Bir anda onun bu akşam nerede olduğunu düşünmekten başka bir şey yapamazsın. Karizmayı çizdirmemek için arayamazsın da yüzlerce senaryo yazar durursun. O pijamalarını giymiş, yatağına yatmış şiddetli bir grip olmuşken sen de onun şehrin en popüler barında bir sürü karşı cinsle eğlendiğini düşünürsün.
Kafana, beynine, midene boş kalmış her bölgene “Ya evde yoksa” virüsü girdiği için hiçbir zaman onu evinde hayal edemezsin. Senle küstü ya muhakkak hemen azmaya gitmiştir. Belki de gitmemiştir, belki de onun da aklı sendedir. O da seni aramak istiyordur ama arayamaz. Gururu müsaade etmez.
İçin içine sığmaz, odalar dar gelmeye başlar. Evde mi otursam, dışarı mı çıksam, dolaptaki bütün Karam’ları mı yesem acaba? Tabii seçeneklerden bir tanesi de gidip evine bakmaktır ama bir de ışığı yanmıyorsa bittiğin andır.
Böyle bir durumda sana yardım edebilecek tek bir şey vardır. Sosyal platformlar. Onlar da yardım etmez. Bir resim, bir yer bildirimi, bir etiket beklersin ama inatçı platformlar hiç yardımcı olmaz. Adım atsa ortalıkta paylaşan insan, bir anda hiçbir şey paylaşmaz olur. Doğal olarak karşı taraf da geri zekâlı değil. En az senin onu deli etmek istediğin kadar, o da seni deli etmek istiyor. Sen nasıl ne yaptığına dair ona bir ipucu vermezsen o da sana vermez. Bırakın ipin ucunu milimini vermez.
Düşündükçe de kendini
salak gibi hissedersin. “O dışarlarda eğlenirken ben niye evde oturuyorum?”
düşüncesi gelir bu sefer de. Daha “Ya evde yoksa” durumunu atlatamamışken bir de
onun üstüne “Ben niye evdeyim?” virüsü gelir.
Bu iki virüs birden
midenden kemirmeye başladı mı kısa sürede acil servislik olursun. Bu durumu tedavi
edecek bir ilaç henüz bulunamadı. Çaresi nedir? Kafayı takmamak. Haklısınız,
söylemesi kolay ama yaşaması çok zor bir durum. Sen kahroluyorken onun da seni
düşünüp düşünmediğini bilmemek aç bir kurt gibi yer içini. Ne kalp bırakır ne
de mide. Bu duruma düştüğün zaman da hiçbir şeyden mutlu olamazsın. Kafanda iki ayrı kurt varken Tarkan’ın Kurt’una odaklanmak çok kolay bir iş değildir. Son çare giyinip, süslenip dışarı çıkmaktır. Hem dışarı çıktığın zaman onu görme ihtimalin de vardır. Doğal olarak onu görme ihtimalin yüksek olan mekânlardan birine gidersin ama büyük bir ihtimalle orada yoktur.
Orada yok, evde mi acaba? Nerede acaba? Nerede olduğunu bilemem ama kalbinde olduğu kesin. Zaten sorun da burada başlıyor. Kalbinde olmasa nerede olursa olsun. Keşke silgiyi eline alıp kalbinden silebilsen ama silemezsin. Kalbin yapısı kâğıda benzemez. Özel bir yapısı vardır. Kalp kat kattır ve en derindeki seviyeye yazdığın ismi kolay kolay silemezsin. Bekleyeceksin, zamanla mürekkebi kuruyunca zaten kendiliğinden silinip gider.
Allah kimseyi “Ya evde
yoksa” virüsü ile baş başa bırakmasın. O da beni düşünüyor mu acaba diye
tahminler yürütmek zor bir iştir. Kesin düşünüyordur, diye kendini rahatlatmak
istersin ama ya evde yoksa?
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...