Kadıköy’ün ortasında,
Ortaköy kumpiri satan amca, bardağı taşıran son damla oldu…
Küçüklükten kalma
alışkanlıklarımızın, bugün de değişmeyip olduğu yerde kalmasını istiyorum.
Belli bir semt ile özdeşleşmiş bir konuyu, başka semtlerde görmek hiç hoşuma
gitmiyor. Durun bir dakika acele etmeyin hemen açıklıyorum…Çok fazla olmasa da, Beylerbeyi’nde yaz aylarını geçirdiğimiz dönemlerde, birkaç kere Kanlıca’ya yoğurt yemeğe gitmişliğimiz vardır. Ben çok yoğurt düşkünü bir insan olmasam da, Kanlıca’da deniz kıyısında yoğurt yemenin ayrı bir keyfi vardı. Şimdi aynı yoğurdu, Kadıköy sokaklarında görmek istemiyorum. Kanlıca yoğurdu yemek için Kanlıca’ya gidilmeli.
“Hakiki Kanlıca yoğurdu burada” şeklinde bir afiş gördüğüm zaman, “Burada ne işi var, Kanlıca’da olmalı” diye düşünüyorum. Bir de üstüne, adamlar yalan söylüyormuş gibi geliyor…
Tabi ki, sorunlarımız yoğurt ile sınırlı değil. Sarıyer’den başka her yerde bulunan Sarıyer Börekçileri de sinirimi bozuyor. Bizim çocukluğumuzda, Sarıyer, gidilmesi zor ve uzak bir yerdi. Gerçi, şimdi de kolay gidilmiyor ama Sarıyer Börekçisi’ne gitmenin bir anlamı vardı. O börekçiye ulaşmak için, şehirlerarası seyahat etmen gerekirdi. Şimdi her yerde olduğu gibi, bir de “Tarihi Sarıyer Börekçisi veya Öz Sarıyer Börekçisi gibi türevleri de çıktı. Olmaz kardeşim, ya gider Sarıyer’de yerim, ya da hiç yemem.
Sarıyer demişken hemen komşusu Kireçburnu’ndan da söz edebiliriz. Meşhur Kireçburnu kurabiyeleri artık her yerde var. Küçücük bir fırında yapılan kurabiyeler, maşallah artık bütün süpermarketlerde satılıyor. Gerçekten Kireçburnu ile alakası var mıdır, yok mudur; onu da bilmiyoruz.
Beylerbeyi’nden
Küçüksu’ya gitmek kolaydı ve oradaki mısırların tadına doyum olmazdı. Yan yana
kocaman kazanlar dizilir, hepsi de mısır dolu olurdu. Herkesin de kendi mısırcısı
vardı. O mısırlar da yok artık. Her mahallede mısır kaynatılmalı mı, ona da
karar veremedim. En iyisi herkes kendi kararını kendi versin. Benden uyarması;
çocukluğumuzun Küçüksu mısırlarının tadını hayatta bulamazsınız.
Çocukluğumuzun ve
büyüklüğümüzün mahallesi Beylerbeyi, profiterolü ile meşhurdur. Bir de rakısı
meşhurdur ama o konuyu şimdilik başka bir yazıya bırakalım. “Profiterol
Beylerbeyi’nin” diyoruz ama bazı semtlerde, Beylerbeyi’nden daha çok Beylerbeyi
profiterolü satan dükkân var. Böyle olmaz ki, canınınız profiterol istiyorsa;
gidin Beylerbeyi’ne, alın pastaneden profiterolünüzü, oturun deniz kıyısına, çayınızı
da alın, keyfini çıkarın. Bilmem ne mahallesinin dar sokaklarında ne işiniz
var?
Beylerbeyi’nin bir
tarafında Kuzguncuk, diğer tarafında da Çengelköy var. Kuzguncuk’un neyi meşhur
(İsmet Baba haricinde) bilmiyorum ama Çengelköy’ün hıyarları çok meşhurdu.
Kabak oyacağı ile soyulmuş, bıçak ile ortadan ikiye kesilip tuzlanmış Çengelköy
hıyarlarını yemeye doyamazdık. Uzunlamasına ortadan keserken, son kısmını da kesmeyeceksin,
yoksa bütün hıyar yeme zevkimizin içine edersin. Söylememe gerek var mı
bilmiyorum ama bu olay da bitti. Artık her semtte istemediğiniz kadar hıyar
bulabiliyorsunuz.Bu arada, mademki çay konusuna girdik, bizim çocukluğumuzda çay içmeye Emirgan’a gidilirdi. Şimdi her sokakta çay içme mekânlarının olmasını da hiç hoş karşılamıyorum. Şaka yaptım, şaka yaptım, her yerde çay içebilirsiniz. Tavsiyem çok koyu içmeyin, siz de sinirlenip benim gibi “her şey mahallesinde güzel” konusuna takarsınız.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Bu kadar tadında anlatılabilirdi :) ellerinize emeğinize sağlık
YanıtlaSilÇok çok çok teşekkürler 😀
Sil