Aslında bu sabah biraz
kararsız kaldım. Bu yazının başlığını ilk önce “İlk Aşk Yemeği” şeklinde
yazdım, sonra da vazgeçip “Aşk Yemeği” yazdım. “Aşk Yemeği” yazınca ilkini
de sonuncusunu da hepsini kapsıyor diye düşündüm.
“Aşk Yemeği” deyince;
herkes hafif loş bir restoranda, romantik bulutlarla kaplanmış bir mekânda,
kocaman şarap kadehlerinin tokuşturulduğu, arka planda hafiften keman
konçertolarının çaldığı bir ortam düşünür ama işin gerçeği şudur ki aşk yemeği
balıkçıda yenir.Balıkçının romantik bulutlarla kaplanmış bir ortam olmasına da gerek yok. Sen aşk yemeği için oraya vardığında zaten onlar da yarım metre arkandan balıkçıya girerler. Etrafı öyle bir kaplarlar ki bırak uzaktakileri en yakınlarını bile görmezsin. Oluşturulan romantik aşk yemeği perdesi sizi diğer masaların meraklı bakışlarından korur. Ayrıca baksalar da kime ne! Siz zaten orada değilsiniz ki.
Restoranın romantik olmasına gerek yok ama ruhlu olması şart. Ruhsuz bir mekânda kesinlikle aşk yemeği olmaz. Gidin işyerinizin kafeteryasında yiyin daha iyi. En azından insanlara konuşacak bir konu çıkar.
Aşk yemeğinde en önemli parametrelerden bir tanesi de balıkçının suya yakın olmasıdır. Deniz, göl, ırmak, dere, Porsuk hiç fark etmez, hepsi olur. Tavsiye edilen uzaklık da maksimum elli metredir. Elli metreyi geçtiği zaman o yemek aşk yemeği olmaktan çıkar.
Şarap kadehleri kesinlikle yok. Bildiğimiz klasik rakı bardakları var. İnce, uzun ve üzerinde üretici firma reklamı olanlardan söz ediyorum. Burada atlanmaması gereken nokta, yanındaki su bardağının da aynı bardaktan olması gerekiyor. Rahmetli anneannemin su bardağını koyarsanız masaya aşk yemeğini bozarsınız. Hatta şalgam suyu içilecekse o bardak da aynı tip olmalı. Şeytana uyup bardakları tren gibi dizmeyin, bırakın dağınık kalsınlar. Bir tanesi tabağın öbür tarafında bile olabilir. Doğal akışı bozmayın.
Öyle nazik yemekler
yemek de yok. Nazik yemeklerle gerçek bir aşk yemeği olmaz. Onun adı, “seni
beğeniyorum” yemeği olur. Unutmayın balıkçıdayız. Balıkçı olunca da çoban
salatası şart oluyor. “Soğan yemeyeyim sonra nefesim kokar.” gibi düşünceler aşk
yemeğini bozar. Gerçek bir aşk yemeğiyse salata da bol soğanlı olmak
zorundadır.
Hemen aklıma gelmişken
belirteyim, “Ben diyetteyim, ben onu yemem, ben bunu yemem.” gibi sözlerle de
aşk yemeği olmaz. Onun adı spor salonu çıkışı buluşması. Aşk yemeğinde her şey
yenir ama yenmez.Bu da ne demek şimdi? Her şey ısmarlanır ama hiç birinden iki üç çataldan fazla yenmez. Bu yemeğin adı aşk yemeği olduğu için yemek arzusu yoktur, aşık olma arzusu vardır. Midende yer yok ki miden onun aşkınla dolu. “Kalp değil miydi o?” demeyin. Kalbin dolmuş, midene taşmış.
Mide de bir tek rakıya yer vardır. Rakı su gibi gider maşallah. Damlası kalmaz. Mide dolu ama konu rakı olunca hemen yer bulur. Şişe bitmeden aşk yemeği bitmez. Aşk yemeği ne zaman biter biliyor musunuz? Sandalyelerin birçoğu diğer masaların üstüne ters çevrildiği zaman biter. Restoranda kimse kalmadığı zaman biter. Garsonlar küfür eder gibi bakışlarla size bakmaya başladığı zaman biter.
Müzik konusuna
yukarıda değinmiştim ama dostlarımın yanlış yollara sapmaması için konuyu biraz
daha netleştirmek gerekiyor. “Keman konçertoları olmaz.” demiştik. İşin gerçeği
şu ki piyano sonatları da olmaz. Bu işlere en uygun müzik 70’lerin, 80’lerin
şarkılarıdır. Bulamıyorsanız; İnce Saz, Sıla veya Ferdi Tayfur’da olur.
En büyük temel
felsefelerimizden birisi olan doğallık da aşk yemeğinin olmazsa olmazıdır. Bir
insanı aşk yemeği için torbadan çekemezsin, doğal gelişirse elinden çeker
götürürsün.Sağlıklı kalın, mutlu kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...