Belgesel izlemek ile
yaş artışı arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu düşünüyorum. Küçüklüğümden
beri belgesel izlemeyi severim ama son yıllarda daha çok izlediğimi gözlemliyorum.
Yaşımız ilerledikçe belgesel seyretme oranımız da artıyor.
Rahmetli babamla
(sürekli seyahatlerde olduğu için) çok fazla bir paylaşımımız olmazdı. Denk
getirebilirsek hafta sonlarında belgesel seyretmek nadir aktivitelerimizden bir
tanesiydi. Bir de çok özel ve büyük yapıların inşaatını izlemeyi severdik.Belgeselleri çok izliyorum ve en çok da aslanları görüyorum. Diğer hayvanlar, en başta da kaplanlar pek karşıma çıkmıyor. Kendi kendime, “Acaba kaplan nüfusu çok mu azaldı?” diye düşünüyorum. Geçen akşam yine böyle bir programda dünyada çok az sayıda çita kaldığını belirttiler. Rakamı şu anda hatırlamıyorum ama inanılmayacak kadar azdı.
Ebatları farklı olsa da aslanların yaptıkları şeylerin birçoğu benim evdeki kediyle birebir aynı. Kedilerin kaplan soyundan geldiği söylense de aslanlarla da bir yerlerde bir akrabalık olmuş.
İster istemez
aslanların yaşamını bizim yaşamımıza da mukayese ediyorum. Bize çok benzeyen
tarafları var. Onlar da bizim gibi çocuklarını koruyorlar, besliyorlar, büyütüyorlar.
Ne yazık ki çocuklara gösterdikleri ilgiyi yaşlılarına göstermiyorlar.
Yaşlanıp kendi başına avlanamayan bir aslana çocuklarına getirdikleri gibi
yiyecek getirmiyorlar.
Sadece aslanlar değil,
hemen hemen bütün hayvanlar böyle. Onların dünyasında yaşlılara yardım etmek
diye bir yaşam şekli yok. Ava katılamayacak kadar yaşlı olanları çoğu zaman
bırakıp gidiyorlar. Ne zaman böyle bir belgesel izlesem çok üzülüyorum.
Yolun sonu geldiği
zaman, aslanlar genellikle avlanamadıkları için ölüyorlar. Bunun da iki ana
nedeni var. Ya birbirleri ile (bilhassa erkek aslanlar) veya sırtlanlarla kavga
ederken yaralanıyorlar ya da çok yaşlanıyorlar. Beni çok üzen bir diğer durum da işe yaramayanları sürüden kovmaları. Erkek aslanlar, çoğu zaman küçük yavruları bir yaşına geldiklerinde sürüden kovuyorlar. Anne çok üzülüyor ama elinden bir şey gelmiyor. Buradaki en önemli mantık da sürüden doyuracak bir boğaz eksilsin.
Her sürünün kendine
ait bir bölgesi oluyor ve bu sınırları aşmak genelde gürültüye patırtıya neden
oluyor. Sürüden kovulmuş aslanları bir başka sürü kabul de edebiliyor,
üzerlerine de saldırabiliyor. O gün ne taraflarından kalktıklarına bağlı
herhalde.
Yaralanmak; aslanlar
için de, diğer benzer hayvanlar için de çok tehlikeli bir durum. Hareket kabiliyetleri
azalınca her türlü tehlikeye açık oldukları gibi yaralarının enfeksiyon
kapmasından da sık sık ölüyorlar.Aslanların en çok didiştikleri iki hayvan leoparlar ve sırtlanlar. Bilhassa sırtlanlarla dertleri hiç bitmiyor. Bir av yakaladıklarında istemediğin ot dibinde biter misali hemen sırtlanlar yanlarında bitiveriyor. Sayıları daha çok olduğu durumlarda da aslanların elinden avı alıyorlar.
Hayat acımasız, doğanın kanunu böyle, döngü devam etmek zorunda; bunların hepsini anlıyorum ama yine de aslanlar daha bir dakika önce doğmuş bir yavruyu yakaladıklarında içim bir tuhaf oluyor. On bir ay karnında taşımışsın, zar zor doğruyorsun; saniyesinde aslana akşam yemeği oluyor. Gerçekten de çok sıkıntı veren bir durum. Bu gibi durumlarda aslanlara çok kızıyorum ve Afrika mandaları gelip onları boynuzladıkları zaman, kendi kendime “İyi yaptınız.” diyorum.
Hayat bu, her şey bir
anda değişiveriyor. Aslanlar da çok zavallı durumlarda kalabiliyorlar. Sürüden
kovulan yavruları, terk edilen yaşlıları veya yaralıları görünce de bu sefer
de onlara üzülüyorum. “Nasıl da bırakıp gittiler?” diye onların arkasından
söyleniyorum.
Sevgili dostlar;
birkaç istisna olsa da hayvanların hepsi yavrularına bakıyorlar, büyütüyorlar.
Yaşlıya veya yaralıya bakmak gibi bir adetleri ise hiç yok. Hayat acımasız;
güçlü olan yoluna devam ediyor, yola devam edemeyecek olanı oracıkta
bırakıveriyorlar. Hatta o da gelmek isterse geri dönüp kovuyorlar. Sedye yapıp
taşıyacak halleri olmadığını biliyoruz ama yine de çok gaddar bir terk ediş oluyor.
Aslanlar ile ilgili
gördüklerimi bu sabah sizlerle paylaşmaya çalıştım. Hayatları beni etkiliyor ve
ne zaman görsem izliyorum. Bu işin kitabını yazmış, sonra bir daha yazmış
arkadaşlarım var. Lütfen bana “Aslanlar öyle yaşamıyor.” diye mesaj atmayın zira
tabii siz haklısınız. Benim bilgim oturma odasından aslanları izlemekten
ibaret, sizlerin birikimleri ise gerçek yaşam.
Aslanların yüzlerinde
yaşayan sinekler de onlardan çok beni rahatsız ediyor.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...