Trenleri ve model
trenleri çok sevdiğimi duymayan kalmadı. Küçüklüğümden beri her türlü raylı
sisteme karşı özel bir ilgim vardır. Geçen gün sağır sultan aradı, trenleri
sevdiğimi o bile duymuş.
Trenimi kuracak daimi
bir yerim olmadığı için; yılda bir kere salonun ortasına kurar, üç dört hafta
sonra da toplarım. Bu çok zahmetli ve ideal olmayan bir durum olmakla beraber
şu anda başka bir seçeneğim yok. Aslında bırakın şu anı bu iş zaten yarım
asırdır böyle yürüyor.Böyle bir hobimin olması yakın arkadaşlarımın birçoğunun garibine gider. Ne zaman tren kursam, “Bu trenlerin dönüp durmasından ne zevk alıyorsun, anlamıyorum” şeklinde yorumlara maruz kalırım. Aslında bütün trenler eninde sonunda başladıkları yere dönerler. Tek fark benimkinin daha çabuk dönüyor olması.
Bu dünyada her şeyin hayal etmekle başladığına inananlardanım. Model trencilik işi de hayal edebilmeden hayatta olmaz. Sen onları boş boş dönüp duran trenler olarak görüyorsan zaten bu hobi sana göre değildir.
Hemen belirteyim, maddi ve manevi olarak zaten zahmetli de bir hobidir. Trenlerin bakımıyla, onarımıyla, kurulmasıyla, sökülmesiyle uğraşabilmek için gerçekten de bu işe gönül vermiş olmanız gerekir. Kendi trenini yapabilen arkadaşlarımız bile var ama bende maalesef öyle bir kabiliyet yok.
Hayal edebilen için; hem çok güzel, hem de çok rahatlatıcı bir uğraştır. O minik trenlerle dünyanın bütün dertlerini çözersiniz. Yeri geldiğinde vagonları umut ile doldurup günlerce taşıyabilirsiniz.
Hayal edebilmek sadece
biz trenciler için değil, herkes için çok önemli bir başlangıç noktasıdır.
Konunuz ne olursa olsun önce hayal edin. İş yerinde yıllardır beklediğin masa
bir gün muhakkak boşalacaktır. O masada kendini hayal edebiliyor musun,
görebiliyor musun? Göremiyorsan hiç boşuna bekleme.
Okula başladığın gün
kendini kep atma töreninde hayal et. Bunu başarabilirsen yolun yarısına
gelmişsin demektir. Umut etmekle hayal etmeyi karıştırmayalım, hepimizin
umutları var ama hayal edip gözünün önüne getirebilmek bambaşka bir şey.
Olimpiyat
şampiyonlarından sık sık “Küçüklüğümden beri hayalim olimpiyatlarda şampiyon
olmaktı” gibi yorumlar duyarız. Bunu hayal edemeyen bir insanın yirmi yıl sonra
elde edilecek bir başarı için motive olması mümkün değil. Her şeyden önce
kendini o madalya kürsüsünde hayal edebilmen lazım.
Her şey bir hayalle
başlar. Herkes birbirine “Ben seni çok seviyorum” diyor. Diyorlar demesine de,
kendini sevdiğinle beraber her ortamda hayal edebiliyor musun? Kocaman
kadehlerden kırmızı şarap içiyor musunuz? Önce hayal et, sonra nasıl olsa
içersiniz. Edemiyorsan dönüp duran trenler gibi her zaman başa dönersin.
Anladık çok seviyorsun
ama en sıkıntılı gününde yanında olduğunu hayal edebiliyor musun? Soruyu
tersine çevirelim. En sıkıntılı gününde o senin yanında olur mu? Göremiyorsan,
treni perona doğru yavaş yavaş getir.Hayallerin karşıya bağlı olmasın. Sen kendi hayalini kur, karşının hayaliyle kesişip kesişmeyeceğini yaşayıp görelim. Olacağı varsa zaten doğal olarak gelişir. Hayalleri tesadüf ettirmeye çalışmak güzel bir süreç olmaz.
Çok sıkıntılı
günlerden geçiyoruz. Bilim adamlarının çalışmaları ve fedakârlıklarıyla
inşallah en kısa zamanda bu dönemi de atlatacağız. Bilim adamlarının
tavsiyelerine uyarsak; hem salgın daha az yayılır, hem de dedikodular.
Ben güzel günleri
hayal edebiliyorum. Bir gün yeniden başa döneceğiz ve Kadıköy’ün kalabalık
sokaklarında, akrabalarınla bile o kadar yakın oturmadığın dip dibe masalarda
hep beraber oturacağız.
Unutmayın her şey ilk
önce hayal etmekle başlar..
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…