Günaydın Dostlar,
Macys’de çalıştığım
yıllarda biriken stokları azaltmak için yılda üç defa depolardan satış
yaparlardı. Mağazalardan gelmiş, birazcık da modası geçmiş ürünler bu
satışlarda çok uygun fiyata müşterilere sunulurdu.
Depo satışları hafta
sonu yapılırdı ve sabahın çok erken saatlerinde kapılarda büyük kuyruklar
olurdu. Ben sabah saat 6.00’da işe geldiğimde saatlerdir orada bekleyen
insanları görürdüm. Çok ucuza ürün alabilme sevdası bu insanları uyku
tulumlarında geceyi geçirmeye zorlardı. Michigan’da kışların çok sert geçtiğini
düşünürsek, bu hiç de kolay bir iş değildi.
Satışlar stoklarla
sınırlı olduğu için ürünler tükenmeden bir şeyler almaya çalışırlardı. Bütün
hafta sonu devam eden ucuz satışlar, pazar akşamı bittiğinde kendimizi savaştan
çıkmış gibi hissederdik.
Benim çalıştığım yer
dört katlı ve içinde elektrikli arabalarla dolaşılan çok büyük bir ambardı.
Müşterilerin bütün katlara yayılması arzu edilmediği için satış tek bir katta
yapılırdı. Satılacak bütün ürünler önceden o katta toplanırdı.
Aldığı ürünün bedelini
ödeyen müşteri, faturasının bir kopyasını bana verirdi, ben de aldıkları
eşyaların aşağıya gönderilmesini sağlardım. Yazması çok basit oldu ama
işleyişte hiç de bu kadar kolay bir iş değildi. Kamyonetiyle, aracıyla eşyasını
almaya gelen müşteri; eşyasının henüz aşağıya gelmemiş olduğunu görünce hemen
koşarak geri benim yanma gelirdi.
İlk defa bu işe
katıldığım zaman bir anda kendimi “Ürünüm aşağıya gelmemiş.” diye bağıran
yüzlerce müşterinin ortasında buldum. Faturalarını uzatıp “İlk olarak benimkini
yolla, çok bekledim.” diye bağırıyorlardı. Kendi kendime “Allah’ım bittim ben.”
dediğimi çok net hatırlıyorum.
“Sana uzanan yüzlerce
faturayı veya bağıran yüzlerce insanı hiç düşünme.” dedi. “Güzel diyorsun da
düşünmeyeyim de ne halt edeyim?” diye sordum. “Hepsini birden yapamayacağına
göre, birer birer yapacaksın.” diye cevap verdi. “Bir taneyi çözeceksin, sonra
bir tane daha çözeceksin, inan sonunda hepsi bitecek.” diye bir yorum yaptı. İşte
bütün büyü burada gizli. Bu felsefe bana bütün hayatım boyunca çok yardımcı
oldu ve birçok kimsenin cesaret bile demeyeceği işleri yapabilmemi sağladı.
Big Mac’in sözleri kırk yıldır kulağımdadır. “Sürekli dağı düşünürsen, tepeyi bile çıkamazsın.” derdi.
Çok doğru bir yaklaşım olduğunu yıllarca yaşayarak gördüm. Dağı düşünmediğim
için olmazmış gibi görünen çok fazla iş hallettim. Bu düşünceyle eski
şirketimde sistemde on binlerce malzeme kodunu düzelttiğimde herkes çok
şaşırmıştı. Hiçbir zaman binlerce kodu düşünmem, her fırsatta biraz yaparım,
sonunda hepsi biter.
Bilhassa genç
arkadaşlara tavsiyemdir, dağıtılan dağların tamamen eşit olması mümkün değil.
Dağları karşılaştırmaktansa kendi dağınıza tırmanmaya başlayın. Ne zirveyi
düşünün, ne de başkalarının nasıl tırmandığını.
“Güzel söylüyorsun da
iş yükünde hiç mi adaletsizlik olmuyor?” diyeceksiniz. Tabii oluyor, hem de çok
oluyor. Hatta genelde bütün işler arı gibi çalışanların üzerine kalıyor ama sürekli
bunları düşünmek insanları işten soğutmaktan ve isteksizleştirmekten başka bir
işe yaramıyor. Düzenli tırmanın, sürekli tırmanın, detaylarda boğulmayın. Yemek
ve mola saatlerinden feragat etmenize bile gerek yok. Burçak yemeye de vakit
ayırın.
Bir arkadaşım, “Ben
Himalaya’ya çıkmaya çalışırken millet ilişkileri sayesinde uzaya gitti.” dedi.
Çok doğru. Keşke olmasa ama maalesef her işyerinde bu gibi durumlar çok var.
Günümüzde iş hayatındaki başarı hem işini iyi yapmak hem de ilişkileri iyi
yönetmekten geçiyor. Her hafta Himalaya’ya çıkıp inseniz, kimsenin bundan
haberi yoksa bir işe yaramıyor.
İşini iyi yap,
muhakkak işini yaparken eğlenmeye çalış, ilişkilerini doğru yönet ve sürekli
olarak dağına tırman. Bir gün tırmanıp üç gün kamp yaparsan zirveyi göremezsin.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
one step at a time..
YanıtlaSilgünlük kompartmanlarda yaşamak diğer olgu, dale carnegie kursunda öğrendiğim, bir zamanlar
Kaleminize sağlık ne güzel ifade etmişsiniz. Adım adım, işleri parçalar halinde tamamlarsak stres olmadan bütüne ulaşırız
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Filiz’cim 🙏🙏
Sil