Değerler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Değerler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ağustos 2017 Çarşamba

Örcün Barışta

Günaydın Dostlar,

Bu dünyadan bir Profesör Doktor Örcün Barışta geçti. Sessizce geçti, mütevazıca geçti. Hak ettiği değeri göremeden geçti. Sevgili kardeşim İbrahim’in biricik annesi Örcün Barışta’yı kaybetmiş olmanın derin üzüntüsünü yaşıyoruz.
Herkes sevgili teyzemin isminin değişikliğine takılırdı ama onun değişikliği isminden değil, insanlığından gelirdi. Bütün hayatını işlerine ve sanat tarihine adamış bir değeri kaybettik. Duayen hoca tarifine en çok uyan insanlardan biriydi. Zor bir ortamda, kendine edindiği misyonun gerekliliklerini yerine getirmeye çalışırdı.


Örcün teyzenin bambaşka bir dünyası vardı. Hepimizin her gün gündemini meşgul eden konular, onun hayatında çok da önemli değildi. Kitapları, yazdıkları, okudukları ve çalışmaları ile bambaşka bir dünyanın içindeydi. İnsanların sanata ve estetiğe çok da önem vermediği bir coğrafyada, sanat tarihine adanmış bir kalp taşımak nasıl bir şeydir, bizler hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

Örcün Barışta, bir öğretmendi; verdiği en önemli ders de, “Dünya çapında eserlere imza atıp, nasıl mütevazı olunur?” konusuydu.

Böyle bir sohbetin içinde olmadık ama sanat ve sanat tarihi adına etrafında yapılanlardan veya yapılmayanlardan çok da mutlu olmadığını düşünüyorum. Geçim savaşları ve rant kavgaları arasında sıkışmış bir toplumda, ne yazık ki bilime ve ilime çok fazla yer kalmıyor. Günü kurtarmak çabaları;  sanat ile de, tarih ile de ters orantılı parametreler.
Günü kurtarma çabası hiç yoktu. Dedim ya, o farklı bir dünyada yaşıyordu. Cüzdanı değil, kalbi kocamandı. Hiçbir zaman paraya pula kıymet verdiğini görmedim. Verici ve sürekli düşünen bir insandı. “Ne kadar maaş aldığımı bilmiyorum” dese, kimse şaşırmazdı. Onun dünyasında para bankalarının değil, bilgi bankalarının önemi büyüktü. Her zaman bilgiye, öğrenmeye, kendini geliştirmeye, sürekli araştırmaya çok değer veren bir insandı.
Sonuçta Örcün Teyze’de su üstünde yürümüyordu. Onun da hepimiz gibi kötü alışkanlıkları vardı. Bir türlü yakasını kurtaramadığı, uzun süreli tiryakilik, muhtemelen bu talihsiz hastalıkta da başrolü üstlendi. Yavaş yavaş ortaya çıkan belirtiler, görme bozukluklarına neden olduğunda bile ilk sözleri, “Ben göremezsem nasıl yazarım, nasıl okurum olmuştu?” Göremezsem günlük hayatımı nasıl yaşarım endişesinden ziyade, yazamazsam nasıl yaşarım endişesi kapladı bütün benliğini. Yazamazsa yaşayamayacağını çok iyi biliyordu.

Muazzam bir bilgi birikimi, muazzam bir tecrübe ve çok uzun yıllara yayılmış adanmış bir hayat. Benim tahminim günlük konular, Örcün teyzenin kafasında %10’dan daha fazla bir yer tutmuyordu. Çok fazla boş laf etmeyi de sevmezdi. Çok görüp, çok anlayıp, az konuşanlardı. Az konuşurdu dediğime bakmayın. Mert ve cesur bir insandı. İnandığı konuları sonuna kadar savunurdu. Kimseden çekincesi olmadığı gibi, herkese laf yetiştirebilecek kadar da bilgi birikimi vardı.

Boş işler hiçbir zaman ona göre değildi. Her gece televizyonda dizileri takip ettiğini veya futbol takımlarının peşinden koştuğunu hiç tahmin etmiyorum. Tanımayanlar için bir kere daha belirteyim; çok farklı seviyede bir insandan söz ediyoruz. Hepimizin bayılarak izlediği aylaklıklar hiç de ona göre değildi. Yaşananlar tabii ki onu da etkiliyordu ama asıl önceliği her zaman kendi konularıydı.
Sağlıklıydı da aslında ama içindeki sıkıntılar ve bu sıkıntıları söndürsün diye içine çektikleri onu negatif yönde etkiledi, ömrünü kısalttı. Bizleri erkenden bırakıp gitmesine neden oldu. Hastalıklara da çok fazla takılmazdı. En sıkıntılı günlerinde bile “Bir şeyim yok” demeyi başarabilen bir insandı.
Kimine erkek gibi kadındı, kimine de kadın gibi kadındı derler. Örcün teyze, her yerde, her ortama uyabilecek bir birikime ve zekâya sahipti. Başka bir coğrafyada yaşıyor olsa, belki de bundan yüz kat daha değerli olur, el üstünde taşınırdı.

Erken oldu be Örcün Teyze. Sen daha küçüktün. 18 yaşında hemen evlendiğin için, herkes seni daha büyük zannediyor. Çok kalabalık bir özgeçmiş ve birçok değerli eser; hepsi senden bize hatıra kaldı. Bizim etrafımızdakiler hep gidiyor, sevdiklerimiz hep gidiyor. Böyle takdir edilmiş, sen de git bakalım. O taraftaki sevdiklerimiz artık bu taraftakilerden fazla olmaya başladı.

Sen de git ama biz seni hiç unutmayacağız. Mekânın cennet olsun sevgili Örcün teyzem…
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

15 Ocak 2015 Perşembe

Ben Bilerek Yaptığını Düşünüyorum...

Ben, bilerek yaptığını düşünüyorum ama aslında hiç fark etmez, bilerek de yapıyorsan, bilmeyerek de yapıyorsan artık yapma…

İnsanları mutsuz etmek, sinirlendirmek hoşuna mı gidiyor, yoksa işine mi geliyor? Belki de bu yolla belli bir kazanç sağlıyorsun ama nedenin her ne ise, artık yapma...
 
Rahmetli anneannem anlatırdı, uzun yıllar önce Ramazan aylarında apartmanda yaşayan Rum kökenli komşuları da onlarla beraber oruç tutarlarmış. Düşünceliliğe bakın, zarifliğe bakın, bir de bugünkü halimize bakın. Herkesin birbirinden nefret ettiği kutuplaşmış bir ortam.
Komşuya saygı ve sevgi göstermek en değerli davranışlarımızdan biridir. Yanıbaşınızdakilerin önem verdiği, inandığı şeylere sizlerin de saygı göstermesi sokaktaki mutlu yaşamın en olmazsa olmaz parametrelerinden biridir.

Küçük büyük her toplumun inandığı, saygı gösterdiği ve saygı beklediği konular vardır. Bunların en başında da sevgili peygamber efendimiz gelir. Biz, bu gibi konuların yazılmasını, çizilmesini arzu etmeyiz. "Dünyanın en iyi niyeti" ile bile çizilmiş olsa, bu bizi rahatsız eder.

Milyarlarca insan buna inanır, önem verir ve saygı gösterir. İlle de çok dindar olmanıza gerek yok. Peygamber efendimiz ile ilgili çizilen her şey hepimizi mutsuz eder. Avrupa’daki sevgili komşularımız da bunu bile, bile çıkıp sık sık bu yarayı kaşırlar.

İslam âleminin bu durumdan hoşlanmadığını bilmeyen kalmadı. Kimse çıkıp da “Ben bilmiyordum.” diyemez. Peki, biliyorsunuz da milyarlarca insanı üzecek ve sinirlendirecek bu işleri neden yapıyorsunuz kardeşim? Bu işin yine tepki çekeceği koca kafanıza girmiyor mu?

Sorumun cevabını da ben vereyim. Tabi ki kafalarına giriyor ama bilerek yapıyorlar. Bir şeyleri ispat etmek için bilerek yapıyorlar. Dikkat ederseniz, bu tip davranışlar da genelde hep Avrupa’dan çıkıyor. Avrupa’da, İslam ile hiç bitmeyen bir çekişmeleri olduğu gibi, aynı zamanda da "ben Avrupalıyım, özgürüm istediğimi yaparım" şımarıklığı var.
Yapamazsın kardeşim. Özgürlük demek, insanların inandığı, sevdiği, değer verdiği ve yapılmaması gerektiğini düşündüğü işleri yapmak değildir. Sen burada otururken, yaptığın işlerle komşunun manevi değerlerine saygısızlık edemezsin. Özgürlük, sana başkalarını maddi veya manevi olarak rencide etme hakkı tanımaz.
Mahallede şımarık çocuklar olur ya, insanları sinirlendirip, dayak yiyeceğini anlayınca da babalarına kaçarlar; işte tam da öyle bir durum. Her türlü şımarıklığı yapacaksın, ondan sonra da "Neden sinirlendiniz?" diyeceksin. Böyle bir dünya yok kardeşim.

Bu dünyada herkes birbirinin inancına, ırkına, yaşamına, manevi değerlerine saygılı olmak zorundadır. Anlamayabilirsin veya sana çok ters veya değişik de gelebilir ama kitlelerin inandığı değerlere de saygısızlık yapamazsın.

"Benim ülkemde özgürlük var, ben istediğimi yazarım, çizerim" ruh haliyle bir yere varamayız. Yanlış bir şeyler yapmak çok kolaydır ama önemli olan doğru şeyler için uğraşmaktır. Ey Avrupalı kardeşim, sen de bizim inançlarımıza ters düşen işler yapacağına, bizi anlamaya çalışırsan daha güzel günler yaşayabiliriz diye düşünüyorum…
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…