Artık televizyon
kanallarında açık oturumlardan başka bir şey olmadığı için, her akşam kanal
değiştirmekten parmaklarım adale yaptı. Aynı konuların 1500 kere değişik
stüdyolarda tartışılmasından ve insanların “işin gerçeğini ben bilirim”
tavırlarından çok sıkıldım.
Geçen akşam yine
parmaklarıma spor yaptırdığım bir anda karşıma Yılmaz Purple Rose çıktı. Benim
bir kabahatim yok, Emina Sandal böyle diyor. Yılmaz amca “Sil Baştan” şarkısını
söylüyordu. Türkiye’de yetişmiş en iyi seslerden biri olmasına rağmen, bu şarkı
Yılmaz amcaya olmamış. Bu tip patentli şarkılarla çok fazla uğraşmamak lazım,
diye düşünüyorum. Sesiniz çok güzel de olsa, yine de kulağa bir garip geliyor.Sil Baştan şarkısını en güzel söyleyenlerden biri de (daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi) sevgili Murat Bulgak’tır. Ankara’da gerçekten de söylediği şarkılarla o akşam orada olanları silip, süpürmüştü.
Yarışmayı izlediğimde gördüm ki, bu tip yarışmaların akışı Amerika’da ve Türkiye’de birbirinden çok farklı. Sonuçta sizlerin de bildiği gibi bu tip yarışmaların hepsi Amerikan programları. Acun amca da gidip bunların haklarını satın alıp, bu programları Türkiye’de organize edebiliyor. Ben gitsem bahçeye sokmazlar ama o bu işleri çok iyi başarıyor. Şimdiki haline bakmayın, ortada şimdiki hali yokken de başarıyordu.
Yarışmayı izlerken kızcağızın birinin resmen şarkıyı katlettiğine şahit oldum. O kadar kötü söyledi ki elle tutulur hiçbir yanı yoktu. Doğal olarak seyirci oylamasından da çok düşük bir puan aldı. Böyle bir durumda, Amerika’da çok net ve direkt olarak, “yok kardeşim senden şarkıcı olmaz” gibi geri bildirimde bulunuyorlar.
Amerikalı yapıyor ama bizde böyle bir şey mümkün değil. Mustafa Sandal çıkıp da bu tip bir cümle kursa anında bütün Türkiye’yi karşısına alır. Bayılırız ezilenin, mazlumun yanında olmaya. “Kabiliyeti yoksa bile böyle de söylenmez ki” cümleleri havada uçuşmaya başlar. Sanatçının 20 yıl boyunca inşa ettiği kariyeri, bir akşam da, bir cümle ile silinir gider.
Hiçbirimiz böyle bir
cümleyi kaldıramayız. Böyle bir cümle sonunda, hele bir de yarışmacı ağlamaya
başlarsa bu topraklarda senden canisi olmaz. İşin komik tarafı bu tip bir yorum
alan yarışmacı, bütün eksiklerine rağmen bir anda herkesin desteğini arkasına
alacağı için de, bir gecede şöhret olur.
Bu kadar net olmaktan
korkan jüri üyeleri, 70 çeşit kıvırtmaca açıklama yapıyorlar. Bu tip
kıvırtmaların başında da, yanlış şarkı seçimi konusu geliyor. “Bu seçim biraz
yanlış olmuş” cümlesi en büyük cankurtaran simidi. İşin komik tarafı, oraya
katılan yarışmacılar en iyi söylediklerine inandıkları parçalarla sahneye
çıkıyorlar. Demek ki bir de başka türlü bir seçim olsa daha neler izleyeceğiz.İkinci bir politik cevap da, “sen seneye muhakkak yine gel”. Bu cümlenin tercümesi de şu şekilde oluyor; ben şimdi seni başımdan savıp, bu geceyi kurtarayım da, seneye kadar kim öle kim kala.
Bu tip yarışmalarda, konuşur gibi söylenen monoton şarkılarla hiçbir yere varılamayacağını ben bile anladım ama yarışmacılar anlayamadılar. Yarışmalara katılıyorlar ama işin gerçeğinden haberleri yok. Sen istediğin kadar güzel sesin olduğunu düşün ama işin gerçeği, “Kafama sıkar giderim” her zaman Neşeli Günler müzikalinin açılış parçasından daha yüksek puan alır.
Peki, Amerikalılar
neden böyle domuzcuk gibi yorumlar yapıyorlar? Onlara sorarsanız “işin doğrusu
bu” diyorlar. Kıvırtmaca yorumların yarışmacıları gereksiz yere ümitlendirdiği
görüşündeler. “Şarkıcı olamayacağını söyleyelim ki, o da gitsin kendine
başarılı olabileceği yeni bir yol çizsin” mantığıyla hareket ediyorlar.
Hangisi daha doğru
bilmiyorum ama bizim kültürümüzün bu kadar direkt yorumları kaldıramayacağı çok
net. Yarışmacı kaldırabilse bile, televizyon başındaki seyirciler kaldıramaz.
İşin doğrusunu ben de
bilmiyorum. Karşımızdakinin hislerini de düşünerek hareket etmeliyiz, hassas
olmalıyız diyoruz ama belki de hep gerçekleri konuşmaktan çekindiğimiz için,
hep de gerçeklerden uzak yaşıyoruz…
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Umutsuzluk insana benzer çıkış yollarını kullanmaya zorluyor.Eminim oda pek iyi olmadığını biliyordur.
YanıtlaSil