Hepimiz ilerlemek ve belirli mevkilere ulaşmak istiyoruz. Hepimiz yönetici, müdür, direktör, genel
müdür olmak istiyoruz. İsmimizin yanında güzel bir unvan yazsın istiyoruz ama
“Ben gerçekten bu unvanı hak ediyor muyum?” diye de hiç düşünmüyoruz.
Biz düşünmüyoruz da her zaman hak edenler mi ilerliyor? Kesinlikle hayır. Genellikle hak
etmeyenlerin ilerliyor olması, günümüzdeki şirket içi mutsuzluğun en büyük
nedenlerinden bir tanesi. Hak eden sabahtan akşama kadar çalışırken diğerleri
sigara odalarında, kahve muhabbetlerinde, boş ortamlarda işi bitiriyor.Geçen ay bir sohbet esnasında iş arayan genç bir arkadaş bana “Çalışkanların, sürekli olarak ortada boş boş gezenlerin ilerlemesini seyretmek kaderleri midir?” demişti. Galiba biraz öyle görünüyor. Bugünün iş dünyasında (doğru ve adil olmasa da) kulis yapmanın ağırlığı çok çalışmaktan çok daha fazladır.
“Her şey adil olsaydı her zaman çalışkanlar ilerlerdi.” diyebilir miyiz? Kesinlikle diyemeyiz. Çalışkan olmak çok önemli bir parametre olmakla beraber, kesinlikle yeterli değil. O masayı taşıyabilecek yetkinliklerinin, becerilerinin, tahsilinin, tecrübesinin olması da şart. Her şeyden önce de bir liderlik ruhu olması gerekiyor. Sadece çalışkan olduğu için bir insanı bir masaya oturtmak çok büyük bir hata olur. Ne kendini ne masasını ne de kendine bağlı çalışanları bir milim öteye götüremez, haklarını koruyamaz.
Ne yazık ki günümüzde şirketlerin birçoğu iyi iş yapan, masaya değer katan, liderlik ruhu olan, tecrübesi olan insanları değil de denileni yapacak insanları masalara atıyorlar. Buradaki genel düşünce yapısı da “Senin aklına veya katacağın değere ihtiyacımız yok (biz her şeyi biliriz), biz otuz senedir böyle yaptık, sen denileni yap yeter.” Denileni yapan, geniş düşünemeyen, hiçbir konuda fikir yürütmeyen, karşı çıkmaktan korkan, ileriye yönelik bir vizyonu olmayan insanlar şirketlere yol aldıramadıkları gibi kendi masalarının da önemini azaltırlar.
Neden böyle yapıyoruz? Belli bir fikri olan, sesi çıkan, dik duran, bir şeyler yapmak isteyen insanlarla uğraşmak zor da ondan. Bu tipler herkes gibi sessiz ve pasif oturamazlar. Hep ileriye gitme, hep bir şeyler yapma arzuları vardır. Bu durum da yılların düzenini bozar, amirlerinin canını sıkar. Oturduğu masanın ağırlığını taşıyamayan amirlerin en büyük arzusu “Aman bir sorun çıkmasın, her şey yıllardır gittiği gibi gitsin.” ruh halidir.
Ne demişler? “Kayığı
iskelede bağlı tutarsan güvende olursun ama okyanusun öbür ucundaki yeni kıtaya
da varamazsın.”
Haklı veya haksız
sonunda yönetici veya müdür olduktan sonraki en büyük meziyet müdür olmadan
müdür olabilmektir. Yıllardır aynı seviyede oturduğun arkadaşlarınla bu yeni
ilişki türünü yönetebilmektir. Düne kadar sana “Emin” diyen arkadaşların, bu
sabah “Emin Bey” demeye başlamışlarsa sen bu işi yönetememişsin demektir.
Tabii yeni
sorumlulukların var, üst yönetimin beklentileri var ama bütün bu
parametreleri hiçbir şey değişmemiş gibi harmanlayıp aynı takım ruhuyla, aynı
arkadaşlık ruhuyla devam ettirebilmemiz gerekiyor. Beraber çalıştığın bir
arkadaşına “Ben müdürüm, dediğimi yapacaksın.” şeklinde bir cümle kuruyorsan sen müdür olamamışsın demektir, sadece unvanın değişmiş.İş hayatında çok sıkça bu durumun tersi de oluyor. “Adama bak ya müdür olunca ….ü kalktı, artık eski samimiyetimiz yok.” eleştirileri de çok fazla oluyor. Bu yaklaşım da çok doğru değil. İnanın kimse kimseye durup dururken para vermiyor. Müdür olmuştur ama onun yanında bir sürü sorumluluk ve beklenti de beraberinde gelmiştir. Eskiden kendi yaptığı işin hesabını vermesi gerekirken şimdi bütün bir bölümün hesabını verecek.
Ben, iş unvanlarını ve
dostlukları çok iyi ayırt edebilen bir insan olduğuma inanıyorum. Benim için iş
zamanı unvanları paydostan sonra yerini arkadaşlıklara bırakır.
Her ne seviyeye
yükselmiş olursanız olun, unvanınız her ne olursa olsun; bırakın unvanınız
yükselsin, egonuz değil.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Birlikte çalıştığımız süre içinde hem akıl hocam, hem arkadaşım oldunuz. Seneler geçti halen aynı samimiyette ve kalitede olmamız iletişimin devam etmedi de bunu gösteriyor. Yerini her daim en iyi hak eden ve hakkını verendiniz. Çok sevgiler ve saygilar
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Ben de iş arkadaşlarımla uzun yıllar süren dostluklardan mutlu oluyorum. Bu konudaki her görüşme şansını da değerlendirmeye çalışıyorum.
SilYine her noktaya değindiğiniz muhteşem bir yazı olmuş.
YanıtlaSilYorumunuz için çok çok teşekkür ederim.🙏🙏
Sil