İşte sorun da tam bu
noktadan kaynaklanıyor. Senin gördüğünü o görmüyor veya göremiyor. Belki de
görmek istemiyor. “Çok açık bir şekilde ortada olan bir şeyi nasıl göremez?”
diye dertlenmenin de bir anlamı yok, zira görmek işine gelmiyor.
Onun bugüne kadar
gelmesini sağlayan bütün parametrelerin (yetiştirilme tarzı, tecrübesi,
tahsili, yaşadıkları, bakış açısı, çevresi) toplamı, bu yaşananlara senin gibi
bakmamasına neden oluyor. Sen karşında korkunç bir insan görebilirsin, o
baktığı zaman İstanbul’un en büyük aşkını görebilir.Gerçekleri göstermek çok mu zor? Gerçekten çok zor, senin gerçeklerinle onun gerçekleri arasında bir tane bile ortak küme yok. Hani derler ya “Ayrı tellerden çalıyorsunuz” diye, tam da öyle bir durumdasınız.
Konu ne olursa olsun, bu durumdaki bireylerin takım olmalarına, başarılı olmalarına da imkân yok. Oyun oynayabilmek için ilk önce aynı bahçede olmak gerekiyor. Hedefler o kadar farklı ki, sen maç yapmak istiyorsun, onlar körebe oynamak istiyor.
Bilhassa işyerlerinde görmemenin, duymamanın, karışmamanın bu topraklarda ciddi bir avantajı da vardır. İşine gelmeyen veya düzeltemeyeceğini bildiğin şeyleri görmezden gelmek, çok sık kullanılan bir çalışma (veya çalışmama) şeklidir.
Görmemek kısa vadede sana avantaj sağlar ama uzun vade de “Onu görmedim”, “Bunu görmedim” diyerek bir yere varamazsın. En sonunda birileri çıkar “Neden görmüyorsun kardeşim, her şey gözünün önünde oluyor?” der. Bu gibi durumların en güzel çaresi de, insanların görme açısını görmeleri gerekmeyen lüzumsuz açılara kaydırmaktır.
Açı kaydırma oyunu
yüzyıllardır büyük bir başarıyla oynanır. Herkes konuyu istediği açıya çeker ve
arka planda devam eden yangının görülmemesini sağlamaya çalışır. Yangını
gördüğünü belli edersen, “Yangını gördün de neden söndürmedin?” derler, bu da
kimsenin işine gelmez. Yangınla uğraşmak bilgi ister, aynı zamanda da sıcak insanı
terletir.
İşyerlerinde görüş
açısı değiştirme konusunda yüksek lisans yapmış insanlar vardır. Bu durum
ayrıca sadece bizim ülkemize özgü bir durum da değil, dünyanın her ülkesinde
var bunlardan. Toplantılarda bir konuşurlar, bir sunumlar yaparlar zannedersin
ki toplantı çıkışında hemen gidip dünyayı değiştirecekler. Toplantı biter
bitmez de her zaman yaptıkları gibi hiçbir icraata el atmadan, her zamanki gibi
boş işler yapmaya devam ederler. Bunlar boş işler yapıp yoğun görünürler ama bir de bunların hiçbir iş yapmayan türleri vardır. Bu türler boş iş yapmaya bile üşenirler. Yıllardır boş oturdukları için kan dolaşımları da zayıflamıştır. Dedikodular artar da artar. Herkes birbirine “Yöneticileri bunu görmüyor mu?” diye sorar. Yıllar geçer ama kimse bu duruma bir cevap bulamaz. Kim bilir, belki görmüyordur, belki de bizim kan dolaşımı yavaşlamış arkadaş koruma altındadır.
Belki de zavallı yönetici görme açısı değiştirme olayına öyle alışmıştır ki, artık doğru açı ile bakamıyordur.
Düşüncelerimizde ve
duygularımızda o kadar katıyız ki, duygusal olarak bağlı olduğumuz her ne varsa
onunla ilgili hiçbir kötü şey göremeyiz. Bu durum tuttuğumuz takım için de
geçerli, sevdiğimiz insan için de geçerli.
Sen bakarsın
“Fenerbahçe kötü oynuyor” dersin, ben bakarım “Fenerbahçe çok iyi top oynuyor”
derim. Durun bir dakika; bu iyi bir örnek olmadı, Fenerbahçe’nin çok kötü top
oynadığını anaokulundaki çocuklar bile biliyor.
Konu ne olursa olsun;
görmek istediklerimizi veya insanların bize göstermek istediklerini değil de,
gerçekleri gördüğümüz gün çok yol almış olacağız…
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder