Pazar akşamı, tarihi
münazarayı hepimiz izledik. İşin politik boyutundan anlamam ama bana sorarsanız
bu tartışma hiç kimseye yaramadı. İki taraf da, “Kazanamazsam bile en azından
kaybetmeyeyim” diye düşünen, beraberliğe razı teknik adamlar gibiydiler.
Adaylara yaramadığı
gibi, bize de yaramadı. Programı izlerken çok sıkıldım. Sık sık kanallarla
oynayıp, yedi tane aslanın zavallı bir zürafaya saldırmasını izledim. Heyecanı
olmayan, ruhsuz bir ortamda devam eden tartışma, gerçekten de çok sıkıcıydı.“Heyecan” yazılarımdan bıktınız ama görüyorsunuz işte, heyecan olmayınca da hiçbir şey olmuyor. Amcalardan biri “Bu gereksiz tartışma yüzünden Survivor’ı kaçırıyorum” ruh halindeydi, diğeri de bin beş yüz kere “Kul hakkı” dedi.
Heyecansız olmuyor dostlar. Günümüzde, işyerlerimizin de en büyük sorunlarından bir tanesi, şirketin hedefleri doğrultusunda heyecan yaratamamak. Üst yönetim dağa gitmek istiyor, çalışanlar havlusunu omuzuna atıp, plaja gitmek istiyor. Neden? Çok basit, üst yönetim çalışanlarıyla beraber şirketin hedefleri doğrultusunda yön birliği sağlayamıyor da ondan. Heyecanı tabana yayamayan şirketler, minimumda günü kurtararak yollarına devam ediyorlar.
Heyecan çok önemli bir konu olmakla beraber, işin bir diğer nedeni de, bizlerin münazara gibi konuları beceremiyor olmamız. Televizyonda güncel konuları tartışma konusunu Amerikalılar çok güzel yapıyorlar. Sunucusu da, katılanı da başka türlü bir hava, başka türlü bir enerji katıyorlar. Konuşma tonunuzdan, aralarda çaldığınız müziğe kadar her şey çok önemli. Nasıl ki, yaptığımız binaları çok ruhsuz yapıyorsak, bu programları da öyle yapıyoruz.
“Ruhsuz program” deyince de, Fenerbahçe için yapılan “Fener Ol” kampanyaları aklıma geldi. Hele televizyondaki programlar korkunçtu. Hadi yapmayı bilmiyorsunuz, insan biraz Amerika’da bu işlerin nasıl yapıldığını izler ve öğrenir.
Uzun yıllar önce,
yılda bir defa rahmetli Jerry Lewis kas sorunu olan hastalar için
televizyonlarda yardım toplardı. Yıllar içinde de milyarlarca dolar topladı.
Program yirmi dört saat boyunca büyük bir enerji ile devam ederdi. Ben bile
gecenin geç saatlerine kadar izlerdim.
Sürprizlerle dolu bir
programdı. Her an yeni bir sanatçı çıkar, her an meşhur biri arayabilir, büyük
şirketlerin yönetim kurulu başkanları gelir, önemli sporcular programa katkı
sunarlar, müzik ve enerji hiç bitmez, en önemlisi de toplanan miktar, sürekli
ekranda duran bir panoda güncellenirdi. Hedefi canlı olarak görmek ve ne kadar
yaklaşıldığını izlemek, insanları motive ediyor, heyecanlandırıyor.
Fenerbahçe’ye yardım
olsun diye, Acun Ilıcalı kendi kanalında iki gece düzenledi, bir gece de Star
Televizyonu’nda düzenlendi ama ikisi de çok durgundu, çok ruhsuzdu. Hele
Star’daki program, uyumak üzere olan bir sunucunun da katkısıyla çok sıkıcıydı.
Bunlar güzel çabalar, uğraşanlara çok teşekkür ederiz ama içerik olarak çok
yetersizdiler.
Dostlar, durgun ve
heyecansız bir ortamda bir iş başaramazsınız. Heyecan yaratacaksın, hedef
göstereceksin ki, insanlar da elini cebine atsın. Para vermek kolay bir iş
değildir ama istemek daha da zordur. Heyecanı yarat, parayı al.
Bu tip heyecan
yaratmalı konuları beceremiyoruz. Yapımız buna müsait değil. Her şeye sonuç
odaklı ve işlevsel bakan, hiçbir estetik kaygısı olmayan bir millet olarak, bu
yönlerimiz çok fazla gelişmemiş.
Hedefleri ortaya
koymak kolay, o hedefler yönünde heyecan yaratmak zordur. Bugün işyerlerinde
yaşadığımız başarısızlıkların çoğu, hedeflerin doğru dürüst anlatılamaması ve
heyecan yaratılamamasından kaynaklanıyor. Sonunda da ortaya mutsuz kitleler
çıkıyor.
Ey işverenler,
şirketin hedeflerini çalışanlarınızla paylaşmaktan korkmayın. Her şeyi gizli
tutma yılları artık çok geride kaldı. Her gün şirketinin hedeflerini güncel
olarak takip edebilen bir çalışan, inanın o hedeflere ulaşmak için daha motive
çalışacaktır…
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...