Arkadaşlarımdan bir
tanesi, “Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ağabey” dedi. Bir
şeylerin eski haline dönebileceğine olan inancını kaybetmiş. Ben o kadar
karamsar değilim. Bu günler de bitecek ve kaldığımız yerden eski yaşantımıza
devam edeceğiz.
Edeceğiz etmesine de,
virüs öncesi günlerde yaşadığımız gibi yaşamaya devam etmememiz gerektiğini
düşünüyorum. Alışkanlıkların gücü karşısında direnmenin çok zor olduğunu da
bilmekle beraber, denememiz şart oldu.Alışkanlıkların gücünden bahsederken, bu konuda yazılmış çok güzel bir kitap da var, okumamış olan dostlarıma tavsiye ederim.
Alışkanlık mıdır yoksa yaşam şeklimiz midir bilmiyorum ama en başta temas ederek selamlaşmayı sonlandırmalıyız. Karşısındakini bu kadar şapur şupur öpen başka bir millet yok. El sıkma var, öpüşme var, sarılma var, makas alma var, kol kola yürüme var; vallahi elli sene evli kalıp bu kadar şey yaşamayan insanlar var.
Her zaman söylediğim gibi, bence Pakistanlıların hafif öne eğilerek selamlaşmaları bu işin en doğrusu. Bu arada zannetmeyelim ki bu virüs işi tamamen bitecek. Bir tanesi bitse birkaç yıl sonra bir diğeri başlayacak. İnsanlarla hayvanlar yaklaştıkça bu sorunlar da artacak.
Belgesel izliyorum; burada aslanlar bir hayvanı yakalıyorlar, arka tarafta evler gözüküyor. Ne yazık ki alanımız gittikçe daralıyor. Hayvanların bünyeleri çok sağlam, fabrika ayarları kuvvetli; onların bünyesinde hiç sorun yaratmayan virüsler bizi öldürüyor.
Şu anda Nijerya’da
bambaşka bir virüsten 170 kişinin öldüğünü kaçımız biliyoruz? Maalesef etrafta
çok fazla virüs var. Bu trajediden çıkardığımız derslerle alışkanlıklarımızı
değiştirmeliyiz.
Hepimiz yıllarca dip
dibe restoranlara gitmedik mi? Yanındaki masa duymadan sohbet bile edemezsin.
Bu durum ayrıca sadece bizim ülkemize mahsus değil, dünyanın birçok ülkesinde
durum aynı. Bu krizle beraber ortaya çıkan masaları birbirinden uzaklaştırma
yaklaşımı kriz sonrasında da devam etmeli.Bizlerin zaten sık sık el yıkama alışkanlığı vardır ama krizle beraber su kurbağasına döndük. Rahmetli babam kolonya kullanmayı çok severdi ve ”Mikrop öldürür sen de kullan” derdi. Her gelene de ikram ederdi. Eski iş yerimde de arkadaşlarımızdan bir tanesi her odasına gittiğimizde kolonya ikram ederdi. Son yıllarda çok ihmal edilmiş olsa da bu tip alışkanlıklara geri dönmeliyiz.
Geçmişten gelen, büyüklerimizin yaptıkları birçok şeyin muhakkak ki bir nedeni var. Hiçbir şey boşa değil. Bence artık herkesin evinde bir kolonya muhakkak olacak.
Evde bir şey
yapamayan, sürekli kendini sokaklara atmak isteyen bir millet haline gelmiştik.
Hafta sonu dışarı çıkamazsak o hafta sonunu ziyan olmuş sayıyorduk. Bu musibet
bizlere tekrardan evlerde kendi kendimize yetebilmeyi öğretti.
Instagram ortamında
“Aklından Bir Ülke Tut” diye bir hesap var. Bir kızcağız dünyayı geziyor ve
resimler, videolar paylaşıyor. Ben büyük bir zevkle takip ediyorum, hepinize de
çok tavsiye ediyorum. En son Hindistan’da yaşıyordu ama bütün bu sorunlar
olunca geri dönmek zorunda kaldı. Onu takip ederken Hindistan’da, Pakistan’da
geçirdiğim günler ve oralardaki dostlarım aklıma geldi.
Döndü dönmesine de,
evine gidemedi. Bir öğrenci yurdunda karantina süresinin dolmasını bekliyor. O
kadar kendine yetebilen bir insan ki, orada bile günlerini son derece dolu ve mutlu
geçiriyor. Bir kere bile şikâyet ettiğini hiç görmedim. Bu hesabın sahibi olan Berra arkadaşımızdan hepimizin bir şeyler öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bizim ülkemizde
(nedendir bilinmez) kalabalığa endekslenmiş bir mutluluk katsayısı vardır.
Kalabalıklarla olmazsak mutlu olamıyoruz. Bir restorana, kafeye gitsek; boş
görünce hemen tadımız kaçıyor. Popüler olmadığını düşünüyoruz.
İnanın mutluluk
kalabalıkta değil. Ne demiş atalarımız “Nerde çokluk, orda kalabalık” Allah’a
şükredelim; kalabalığın içinde de, tek başımıza da mutlu olmayı bilelim.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder