Günaydın dostlar…
“Büyüyünce ne olmak
istiyorsun?” diye sordukları zaman cevabım çok netti: Plakçı olmak istiyordum.
Küçüklük yıllarımı hep bu hayalle yaşadım. Doğal olarak bu konuyu benden başka
bilen de yoktu.
Babama “Ben plakçı
olmak istiyorum” dediğimi düşünebiliyor musunuz? Ben düşünemiyorum. O plakları
ne yapardı, onu da düşünmek istemiyorum. Babamın da epeyce klasik müzik plağı
olmasına rağmen, plakçılık fikrini açmak riskli bir hareketti.
Böyle bir arzumun
olmasının en büyük nedeni de, Kızılay’daki Cemil Plak Evi’ydi. Hem Cemil
ağabeyi çok seviyordum, hem de dükkânını çok beğeniyordum. Camdan bir oda
içinde aynı anda birçok kasetin doldurulması, ortama uzay üssü görüntüsü
veriyordu.
Ben de en son
ekipmanları alarak kendi uzay üssü görüntümü yaratacaktım. Tabii bu aşamada
kaset doldurma (daha doğrusu doldurtma) işini anlatmam gerekiyor. Gençler,
bizim müzik listelerimiz sanal ortamlarda değil, kasetlerdeydi.
Bir kâğıda sevdiğiniz
şarkıları yazar, sonra listenizi plakçıya götürerek kasetinize kaydetmesini
isterdiniz. Plakçılar da tek tek listelerdeki şarkıları kasetinize yüklerlerdi.
Çok yaygın bir süreçti ve her plakçı bunu yapardı.
Genç arkadaşlar gözünüzde
canlandırmaya çalışın. Bir müzik listesi yapmak istiyorsunuz ve listeniz günler
sonra hazır oluyor. Tabii bir de şöyle bir durum da vardı, plakçılarda genelde
istediğiniz her şarkının plağı olmazdı. O zaman da plakçı onun yerine kafasına
göre bir şeyler kaydederdi. Bu da genellikle insanların sevmeyeceği bir şey
olurdu. Plakçılar sevilmeyecek şarkıları seçmek konusunda çok başarılıydılar.
Allah var, ben bu işi
hiç yapmadım. En başta iş çok normal bir iş değil, ikincisi de kasetten çıkan
sesleri hiçbir zaman sevmedim. Bu şekilde kaset doldurma işi kim bilir kaç
kanuna, kaç yönetmeliğe aykırıydı. Ben her zaman plaktan dinlemeyi tercih
ederdim. Yıllar içinde diğer formatlar çıktı ama ben her zaman plaklarımı da
dinlemeye devam ettim. Sevgili Akif bu paragrafı senin için yazdım.
Cemil Plak Evi’nden
sonra en çok alışveriş yapmaktan keyif aldığım yer, İngiltere’de yaşadığım
yıllarda Oxford Street’deki HMV Mağazası’ydı. Aradığınız her türlü plağı
bulabilirdiniz. Fiyatları da korkunç uygundu. Zaman içinde Amerika’da da birçok
plak aldım ama aynı keyfi aldığım söylenemez. Belki de büyüdük ve
önceliklerimiz değişti.
Bu arada hemen şunu da
belirteyim, kasetlerden çok iyi ses çıkmaması tek sorunumuz değildi. Zaman
içinde bozulurlardı. Kopma sorunlarından tutun da bollaşma sorunlarına kadar
her şeyi yaşardık.
Plakçı olamadım. Plak
satıcısı olamayınca büyü bir hızla plak alıcısı oldum. Zaten bu devirde de
klasik anlamda plakçı diyebileceğimiz çok az dükkân kaldı. Onların da çoğu
gerçekten bu işe gönül vermiş insanlar. Her ne kadar plaklar geri gelmiş olsa
da yine de plak satarak para kazanmanın çok zor olduğunu düşünüyorum. Bu dükkânların
çoğu hem alıyor, hem de satıyor.
Bizler için plakların
manevi değeri de çok büyüktür. Onlara çocuğun gibi bakman gerekir. İyi
bakmazsan ince ince söylenmeye başlarlar. Hepimiz plaklarımızı koruduk, baktık,
büyüttük, her dertleri ile ilgilendik ve sonunda bu günlere getirdik.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Eski günler gözümde canlandı... Hiç unutamadığım kasetse muhtemelen Abimin doldurttuğu, bir yüzü Pink Floyd diğer yüzü Orhan Gencabay olandı...:-)
YanıtlaSilBenim hiç öyle bir kasetim olmadı :) Hatta hiçbir türlü kasetim olmadı ama Cemil'deki çocuğun aynı anda yirmi tane kaseti doldururken ki havalı davranışları çok hoşuma gidiyordu. Zannedersin ki Uzay Yolu'nda Atılgan'ı kullanıyor :)))
SilGünaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...