Günaydın Dostlar,
Herkes gündüz matinesini bilse de aslında bir de gece matinesi vardır. Karanlığın bütün
dertlerini ortaya çıkarıp sıraya sokmak gibi bir özelliği vardır. Dertler
gündüz ortaya çıkmayı pek sevmezler. Sen de yoğun olduğun için seni rahatsız
etmek istemezler. Hepsi gece matinesine bilet alır.
Gece matinesi tıklım
tıklımdır. Günler evvelden bilet almayan dertler, sıkıntılar yer bulamazlar.
Ancak birkaç hafta sonrasına bilet vardır. Duyduğuma göre, bu aralar gece
matineleri her zamankinden daha da kalabalıkmış. Aylar önceden bilet almak
gerekiyormuş. Salgınlardan tutun da kırık kalplere kadar hepsi sıradaymış.
Tabii bilet almak da
yetmiyor. Gece yarısına doğru dertlerin, sıkıntıların beyninizde, kalbinizde
tekrardan sıraya girmesi gerekiyor. Gidip midede yer tutmaya çalışanları bile
var. Sizin egzama zannettiğiniz belirtiler aslında sosyal mesafe kuralına göre
sıra bekleyen sıkıntılarınız.
Bu kadar dert bir araya toplanınca da öncelik kavgaları başlıyor. Her dert kendinin en büyük olduğunu düşünerek kalbinizde çarpıntı, içinizde sıkıntı, bünyenizde kocaman bir uykusuzluk yaratır. Gözünüzü kapattığınız zaman odadaki karanlık üstünüze düşecekmiş gibi hissedersiniz.
Koyunları saymana bile izin vermezler. “Koyunları biz sayacağız” derler ama dertlerini saymaktan öteye gidemezsin. Gece gece hiçbir sorunu çözemeyeceğini sen de biliyorsun ama gel bunu bir de beynine ve kalbine anlat. Perdeyle duvarın arasından zorla sıkışarak içeri giren sokak lambasının ışığı senin için bir umut olur.
Dert sırası o kadar uzundur ki, senle hiç alakası olmayan sıkıntılar da hemen sıraya giriverirler. O kadar boğulursun ki, onlara “Sizin burada ne işiniz var?” demek bile aklına gelmez. “Acaba sokakta daha çok sokak lambası mı olsa?” gibi saçma sapan denizlere atlarsın.Her gece yatağın
yanına su götürmenin de nedeni budur zaten. Sıkıntı panayırı insanı yorar. Bir
ara alabilmek için bir yudum su içersin. Su her derde devadır. Bir müddet seni
idare eder. Bir ferahlık gelse de gözlerini kapadıktan üç beş dakika sonra yine
uyuyan gizli dert hücreleri ortaya çıkarlar.
Sanki aylardır seni aramayan insan bu akşam mı arayacak? Yatıp uyusana kardeşim. Ararsa yarın arasın. Aslında akşam uyumadan önce haberleri filan okumak da çok iyi bir fikir değildir. Hiçbir iyi haber okuyamayacağına göre, dertlerin altın günü varken bir anda ortam dert panayırına dönüşür. Bir de kontrol edemeyeceğin konuları düşünmeye başlarsın.
Sevgili Robin Sharma, “Kontrol edemeyeceğin şeyleri kendine dert etmek sana hiçbir şey kazandırmaz” derdi. Birazcık sohbet ettiğimiz bir sırada da, “Dünyada petrol fiyatlarının yükselmesine kafayı takarsan günün sonunu getiremezsin” demişti. Artan fiyatlar sana sıkıntı yaratacak olsa da fiyatları düşürmek için yapabileceğin bir şey yok.
Ben çalıştığım dönemlerde gecenin geç saatlerinde e-mail filan okumazdım. O saatte hayatta iyi bir haber gelmez. Muhakkak uykunu kaçıracak bir konu vardır. Gecenin o saatinde hiçbir şeyi çözemeyeceğini de düşünürsek, uykunu kaçırmaktan başka bir işe yaramaz.Su içtik kesmedi.
Şimdi ne yapacağız? Tabii tuvalete gideceğiz. Su içmekle tuvalete gitmek
birbirine bağlı eylemlerdir. Bütün geceyi bu şekilde geçirebilirsiniz. Bir
diğer alternatif de salona gidip oturmaktır.
Ne izlediğini bile
anlamadan televizyona bakarken bütün dertlerin gider. Onlar odada yatağın
yanında kuyruk olmuş seni bekliyorlar. Sen geri gittiğinde ilk sıradaki
değişmiş bile olabilir. O kadar kalabalıklar ki, ilk sırada kim vardı onu bile
hatırlayamazsın. Buradaki en kritik konu siz salondayken araya giren alakasız
dertleri elimine edebilmek. Bir de onlarla uğraşmayın.
Rahmeti babaannem
“Gündüzün şerri gecenin hayrından iyidir” derdi, gerçekten de öyle. Geceleri
karanlığın ağırlığı siyahın ağırlığı ile birleşir ve hep beraber kâbus gibi
üzerine çökerler.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…