Siyah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Siyah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Şubat 2021 Pazar

Gece Matinesi

Günaydın Dostlar,

Herkes gündüz matinesini bilse de aslında bir de gece matinesi vardır. Karanlığın bütün dertlerini ortaya çıkarıp sıraya sokmak gibi bir özelliği vardır. Dertler gündüz ortaya çıkmayı pek sevmezler. Sen de yoğun olduğun için seni rahatsız etmek istemezler. Hepsi gece matinesine bilet alır.

Gece matinesi tıklım tıklımdır. Günler evvelden bilet almayan dertler, sıkıntılar yer bulamazlar. Ancak birkaç hafta sonrasına bilet vardır. Duyduğuma göre, bu aralar gece matineleri her zamankinden daha da kalabalıkmış. Aylar önceden bilet almak gerekiyormuş. Salgınlardan tutun da kırık kalplere kadar hepsi sıradaymış.



Tabii bilet almak da yetmiyor. Gece yarısına doğru dertlerin, sıkıntıların beyninizde, kalbinizde tekrardan sıraya girmesi gerekiyor. Gidip midede yer tutmaya çalışanları bile var. Sizin egzama zannettiğiniz belirtiler aslında sosyal mesafe kuralına göre sıra bekleyen sıkıntılarınız.

Bu kadar dert bir araya toplanınca da öncelik kavgaları başlıyor. Her dert kendinin en büyük olduğunu düşünerek kalbinizde çarpıntı, içinizde sıkıntı, bünyenizde kocaman bir uykusuzluk yaratır. Gözünüzü kapattığınız zaman odadaki karanlık üstünüze düşecekmiş gibi hissedersiniz.

Koyunları saymana bile izin vermezler. “Koyunları biz sayacağız” derler ama dertlerini saymaktan öteye gidemezsin. Gece gece hiçbir sorunu çözemeyeceğini sen de biliyorsun ama gel bunu bir de beynine ve kalbine anlat. Perdeyle duvarın arasından zorla sıkışarak içeri giren sokak lambasının ışığı senin için bir umut olur.

Dert sırası o kadar uzundur ki, senle hiç alakası olmayan sıkıntılar da hemen sıraya giriverirler. O kadar boğulursun ki, onlara “Sizin burada ne işiniz var?” demek bile aklına gelmez. “Acaba sokakta daha çok sokak lambası mı olsa?” gibi saçma sapan denizlere atlarsın.

Her gece yatağın yanına su götürmenin de nedeni budur zaten. Sıkıntı panayırı insanı yorar. Bir ara alabilmek için bir yudum su içersin. Su her derde devadır. Bir müddet seni idare eder. Bir ferahlık gelse de gözlerini kapadıktan üç beş dakika sonra yine uyuyan gizli dert hücreleri ortaya çıkarlar.

Sanki aylardır seni aramayan insan bu akşam mı arayacak? Yatıp uyusana kardeşim. Ararsa yarın arasın. Aslında akşam uyumadan önce haberleri filan okumak da çok iyi bir fikir değildir. Hiçbir iyi haber okuyamayacağına göre, dertlerin altın günü varken bir anda ortam dert panayırına dönüşür. Bir de kontrol edemeyeceğin konuları düşünmeye başlarsın.

Sevgili Robin Sharma, “Kontrol edemeyeceğin şeyleri kendine dert etmek sana hiçbir şey kazandırmaz” derdi. Birazcık sohbet ettiğimiz bir sırada da, “Dünyada petrol fiyatlarının yükselmesine kafayı takarsan günün sonunu getiremezsin” demişti. Artan fiyatlar sana sıkıntı yaratacak olsa da fiyatları düşürmek için yapabileceğin bir şey yok.

Ben çalıştığım dönemlerde gecenin geç saatlerinde e-mail filan okumazdım. O saatte hayatta iyi bir haber gelmez. Muhakkak uykunu kaçıracak bir konu vardır. Gecenin o saatinde hiçbir şeyi çözemeyeceğini de düşünürsek, uykunu kaçırmaktan başka bir işe yaramaz.

Su içtik kesmedi. Şimdi ne yapacağız? Tabii tuvalete gideceğiz. Su içmekle tuvalete gitmek birbirine bağlı eylemlerdir. Bütün geceyi bu şekilde geçirebilirsiniz. Bir diğer alternatif de salona gidip oturmaktır.

Ne izlediğini bile anlamadan televizyona bakarken bütün dertlerin gider. Onlar odada yatağın yanında kuyruk olmuş seni bekliyorlar. Sen geri gittiğinde ilk sıradaki değişmiş bile olabilir. O kadar kalabalıklar ki, ilk sırada kim vardı onu bile hatırlayamazsın. Buradaki en kritik konu siz salondayken araya giren alakasız dertleri elimine edebilmek. Bir de onlarla uğraşmayın.

Rahmeti babaannem “Gündüzün şerri gecenin hayrından iyidir” derdi, gerçekten de öyle. Geceleri karanlığın ağırlığı siyahın ağırlığı ile birleşir ve hep beraber kâbus gibi üzerine çökerler.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

20 Aralık 2017 Çarşamba

Siyah...

Günaydın dostlar…

Pembeler, yeşiller, kırmızılar her yerdeydi, hepsi de çok canlı, ışıl ışıldı. Aşk var diye vardı bütün renkler. Sen ne yaptın? Aşkın kıymetini bilemedin, değerini anlayamadın, “Hep orada ol, her zaman benimle ol” diyemedin; o da gitti.
Zannettin ki, aşk gidince her şey rengârenk yerinde kalacak ama son dakikada sana bir de sürpriz yaptı. Giderken her şeyi siyaha boyayarak gitti. Senin yüzünden bizim de etrafımız karardı, her şey siyah artık…


Gökyüzünün kararmasını kış şartlarına yüklemeye çalışma. Gökyüzü daha düne kadar güneşliydi, ılıktı, tertemizdi. Hatta umut doluydu. Bugünkü kapalı havanın nedeni sensin. Kara bulutlar gelmedi, senin kıymetini bilemediğin aşkın, bulutları siyaha boyadı. Onlar kara değil, siyah…

“Işığı kim söndürdü acaba?” diye düşünerek etrafına bakıp durma. Sen onun kıymetini anlamadın, karanlıkta kaldın. Işık söndürülmüş filan değil, sadece siyaha boyandı. Ben yapmadım, yanındayken değerini bilemediğin o güzel insan yaptı. Sen tahmin edemedin ama ampullerin hepsini siyaha boyadı. Odanın karanlığında beyaz duvarları da göremiyorsun artık, için sıkılıyor. Dışarı çıkman lazım, duvarlar üstüne geliyor ama bir minik ayrıntıyı atlıyorsun. O duvarlar da beyaz değil artık. Evet, doğru tahmin ettin, onları da siyaha boyadı giderken…

Oda karanlık, daha da kötüsü onun kokusu da yok artık. Oralarda bir yerde de değil. Giderse bu kadar umursayacağını, siyahlar bağlayacağını hiç düşünmemiştin ama gitti. Siyah montunu giyip, siyahlara yürüdüğü an, hiç gözünün önünden gitmiyor. “Neden gitme diyemedim?” diye şimdi kendine sormanın bir anlamı yok. Ortam siyah olmadan soracaktın. Gururun müsaade etmedi değil mi? O zaman şimdi al gururunu karşına, bütün gece karşılıklı fal bakın. Bakalım fallarda bir gelen, giden var mı?

“Ne fal bakması be kardeşim? “İçim daralıyor” diyorum, anlamıyor musun? İçime bir siyahlık çöktü”. Tamam, o zaman dışarı çıkalım ama hemen uyarayım, gökyüzü de siyah. Üstelik senin yüzünden bizim de içimiz daraldı, siyahlaştı.  Ne demişler? “Bir aşkının kıymetini bilmeyenin, yedi mahalleye zararı vardır”. Maşallah seninki 17 mahalle oldu.

“Üzerindeki elbise siyah mıydı? Of Allah’ım onu bile hatırlamıyorum. Hiç dikkat etmemişim. Durum böyleyken, nedir benim içimi siyaha boyayan, umutlarımı, düşüncelerimi siyaha çeviren? Güzel vakit geçiriyorduk, onunla sohbet etmeyi de çok seviyordum ama gittiğinde her rengi siyaha boyayacağını hiç düşünememiştim. Çok sevmediğim kahverengi bile yok artık hayatımda, her yer siyah…
Zaten çok sevmiyordun ki, nedir bu karamsarlık? İlk önce kelimelerimizi doğru kullanalım; onun adı karamsarlık değil, siyahlık. Acaba yanındayken kıymetini anlayamama durumu mu vardı? Üzüntüden gözlerine siyah perdeler inene kadar ağlasan da faydası yok artık, aşk gitti bir kere… Gecenin siyahlığına karıştı…
Aşk gitti. Renkleri de yanında götürdü. Meğerse bütün renkler aşk var diye varmış. Aşk var diye gül kırmızı, papatya beyazmış. Aşk var diye ağaç yeşil, gökyüzü maviymiş. Hele Boğaz’ın suları; aşk var diye masmaviymiş. Aşk var diye, (sen bilmesen de) sen ona aşıkmışsın. Belki de ilk günden beri, belki de ilk dakikadan beri. Belki de saçlarını her yöne sokuşturduğu için. Sen bilmesen de, kalbin, miden zaten biliyormuş…

Yanındakinin kıymetini bil, her yeri siyaha boyatma. Siyah zor bir renktir. Üstüne renk tutmaz. Beyazı bir çırpıda siyaha boyayabilirsin ama siyahın üstüne boyamak o kadar kolay değildir.

Üzülme renkler bir gün geri gelecek ama o gün gelinceye kadar, uzunca bir müddet siyah kalacaklar…
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…