13 Haziran 2021 Pazar

Çok İstemek

Günaydın Dostlar,

Çok istemek ile bir şeyleri “takıntı” haline getirmek arasında çok büyük bir fark vardır. Bu iki durumun çektikleri ve yaydıkları enerji bile farklıdır. Çok istediğimiz bazı konular takıntı haline dönüşmeye çok uygundurlar.


“Başarıya ulaşmak için çok istemek gerekmiyor mu?” diye soruluyor. Kesinlikle gerekiyor. Olimpiyatlarda madalya alabilmek için "çok istemek" olmazsa olmazımız. Hatta bu konuyu takıntı haline bile getirip her selam verene “Ben olimpiyatlara gideceğim.” bile diyebilirsiniz. Tabii olimpiyat gibi konularda sadece istemek de yetmiyor. Yıllarca çok çalışmak ve olimpiyat hazırlığının her türlü parametresini yerine getirmek de gerekiyor. Bu gibi konular çok kapsamlı ve hem fiziksel hazırlık hem de ruhsal hazırlık gerektiriyor. Dünya çapında sportif bir başarı elde edebilmek, zaman zaman çalışmakla değil, bunu bir yaşam şekli haline getirmekle mümkündür.

İş hayatında da durum çok farklı değil. Başarılı olup ilerlemek için çok istemek gerekli olsa da tek başına yeterli değil. Çok çalışmak, daha da önemlisi yaptığın işi doğru ortamlarda satabilmek de gerekiyor.

Çok istemek önemli bir konu olsa da, kendimizin kontrol edemeyeceği konularda da takıntıya dönüşebiliyor. Tanışıyorlar, seviyorlar, evleniyorlar, yürümüyor, boşanıyorlar. Boşanınca da “ayrılsak da benimsin” takıntısı devreye giriyor. Boşandıktan sonra bitmeyen takıntıların haberlerini maalesef her gün iç sayfalarda okuyoruz. Güzel kardeşim, istenmiyorsan dön arkanı ve git. Hatta mahalleden bile geçme.

Bazı şeyler doğal gelişir. Doğal gelişmeyi bozduğun ve bir şeyleri zorladığın zaman negatif enerji çekme ihtimalin çok yüksek olduğu gibi eskiyi de bulamayabilirsin. “İlle de bir sevgili edineceğim.” veya “İlle de evleneceğim.” de çok sık karşılaştığımız diğer takıntı konularımızdır. Unutmayın ki gönül konularında çok isteyerek bir yere varamazsınız. “Aşk filan hikâye, ben yeter ki evleneyim.” görüşü çok yaygın olmakla beraber, milyonlarca mutsuz ve umutsuz evliliğin en büyük nedenlerinden biri olduğu da kesindir.

Sevmek, aşık olmak, evlenmek gibi konular çok istemekle veya çok zorlamakla olabilecek konular değildir. “Çok peşinde koşarsam, çok sevdiğimi görür.” görüşüne inanmışların takıntılı takipleri hiç bitmez. Bu gibi davranışlar bizim çocukluğumuzda 50 yıl önce modaydı. İnanın, artık hiçbir geçerliliği yok. İnsanlar artık çok net. Bir şeyler olacaksa zaten ilk gördüğün anda, hiç beklemediğin anda olur.

Çok zorlamak, kendinizi negatif enerjiler ırmağının içinde bulmanıza da neden olabilir. Hayat tecrübem göstermiştir ki, akışı kendi haline bıraktığınızda daha güzel şeyler oluyor. Güzel şeyler hiç ummadığınız, hiç beklemediğiniz zamanlarda karşınıza çıkar. Merak etmeyin Allah herkesi görüyor. İçindeki seni de görüyor, dışındaki seni de.

Böyle söyleyince de, “Kendi haline bıraktım yıllardır yönetici/müdür olamadım” gibi yorumlar alıyorum. Başta da belirttiğim gibi, kendi haline bırakıp bırakmayacağımız konuları çok iyi seçmemiz gerekiyor. İş hayatı hiçbir şey yapmadan akışına bırakabileceğimiz durumlardan biri değildir. Yıllarca yan gelip yatıp kendimizi bir gram geliştirmezsek, “beni yönetici yapmadılar” yaygarası yapma lüksümüz de olmaz. Kendini geliştirmek senin elinde olan bir şeydir, her yaşta, her zaman yapabilirsin. Sonuçta, umutsuz bir aşk değil. Az veya çok muhakkak bir karşılık alırsın. Her daim kendini geliştir ve şans kapıyı çaldığında hazır ol. Bir kere gidince, bir daha da ne zaman geleceği hiç belli olmaz.

Çok olgun yaşlarda çok başarılı akademik çalışmalar yapan arkadaşlarım var. Hiçbir zaman geç kalmış sayılmazsınız. Çok isteyin, elinizden gelen her şeyi yapın. “Seni istemiyorum” denilen yerde de bir dakika bile durmayın. Alın kalbinizi, koyun cebinize, dönün evinize. Sizi de çok isteyecek biri muhakkak çıkacaktır.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder