Günaydın Dostlar,
Sokaklarda yürürken
sık sık bu büyük ve güzel manavın önünden geçerim. Çalışanlara baktığımda da
bir aile işletmesi olduğunu düşünürüm. Belki de hiç alakası yok. Bırakın aile
olmayı en ufak akrabalıkları bile olmayabilir.
Bu sabah da yine çok
güzel bir ortam var. Ilık havada cam bardaktan çaylar içiliyor. Benim bile
canımı istettiler. Güler yüzlü ve iyi niyetli insanlar. İstesem belki bana da
bir bardak çay verirlerdi. Limonata gibi bir hava var. Saat çok erken, henüz
içeride hiç müşteri yok. Hepimiz biliyoruz ki şu anda olmasalar da biraz sonra
gelecekler.
Tam bu esnada devasa
bir kamyon gelip manavın birazcık ilerisine park ediyor. Kamyonun içinden de
bir aile iniyor. Emin; baba, amca ve iki oğulları olduklarına karar verdi.
Taktım bu sabah, ille de herkes aile olacak.
Kamyonun arka kapağı
açıldığında niyetlerinin karpuz satmak olduğunu görüyorum. Benim görmem hiç
önemli değil, bizim manav amcalar da görüyor. Kamyonun içinde milyon tane karpuz
var. Ok gibi yerlerinden fırlayıp soluğu kamyonun yanında aldılar. Baba
olduğunu düşündüğüm şahıs, “Burada satış yapamazsınız.” diye kükredi. Sesi bütün
mahalleden duyuldu. Duyulunca ne oldu? İlgili ilgisiz herkes kamyon ile manav
arasındaki on metrelik berzahta toplanmaya başladı.
Manav bağırdıkça toplananların bir kısmı, “Adam haklı, burada yıllardır kira ödüyor, vergi
ödüyor.” diye destek verdiler. Bir kısmı da karpuzcuya destek verip “Adam
uğraşmış, yetiştirmiş satıp evine ekmek götürecek.” savıyla kaşı saldırıya
geçtiler.
Manavın yeri çok
güzel, iki tane çok işlek yolun köşesinde kurulmuş. Önünde çok fazla yaya ve
araç trafiği olduğu için de yıllardır çok iyi iş yapıyor. Allah daha çok versin.
Etraftaki esnafın önerisi karpuzcunun kamyonu yolun öbür tarafına park etmesi
yönündeydi ama orada da trafik yok. Herkes bu taraftan yürüyüp geçiyor.
Karpuzcu amca, “Kimse
karpuz almak için yolun karşısına geçmez, ben hayatta o tarafta iş yapamam.” diye
diretti. Sokakların da kendine göre zorlukları var. Bizim gibi ofislerde çalışan
apartman çocuklarının bu dinamikleri anlaması mümkün bile değil. Sıcacık çayını
yudumlarken bir anda kendini bir meydan muhaberesinin içinde bulabiliyorsun.
Ofis ortamında en fazla dedikodunu yapıp kuyunu kazmaya çalışırlar. O da zaten
yarım saat olmadan senin de kulağına gelir.
Böyle herkesin
bağrıştığı, itişip kakıştığı ortamlarda ben hiçbir şey anlamıyorum. Ambale
oluyorum. Birkaç kere “Arkadaşlar böyle bağrışarak, kavga ederek bir yere
varamayız” desem de kimse beni kaile bile almadı. Bu gibi durumlar bir kere
başlamaya görsün, dakikalarca bitmiyor. İşin ilginç yanı, çok sıkı kavgalar
olmasa da kimse araya girip ayırmaya da çalışmadı.
Düşündüm kendi
kendime. “Acaba bu kamyon bugün buraya ilk defa mı park etmeye çalışmıştır
yoksa her hafta bu didişme yaşanıyor mudur?”. Ben bir cevap bulamadım. Belki de
hepsi akrabadır.
Para kazanmak zor bir
iş, her bir kuruş için mücadele etmeniz gerekiyor. Ekmeğin aslanın ağzında
olduğunu çok iyi bilirim. Sonuçta, herkes evine ekmek götürmeye çalışıyor. Boş
adımlarla ve boş bakışlarla yavaş yavaş oradan uzaklaşırken, kendi kendime
“Ekmek de aslanın ağzında, karpuz da aslanın ağzında” diye mırıldandım.
Allah herkesin
yardımcısı olsun, kimseyi aç veya açıkta bırakmasın.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...