Günaydın Dostlar,
İki yıl kadar önce en
büyük amca “Ön bahçenizi bile boş bırakmayın, muhakkak bir şeyler ekin.”
demişti. Çok da doğru söylemişti. Arka bahçesini zaten herkes ekiyor ama ön
bahçedeki küçücük toprak parçasına bile ihtiyacımız olduğu anlatılmak
isteniyordu.
Neden böyle bir şey
söyledi? Yaklaşan sıkıntıyı ve kıtlığı gördüğü için söylemişti. Aç kalmaya
doğru gidiyorduk. Dünya sıkıntılarla boğuşuyor. Her gün yeni bir sıkıntının
ortaya çıktığı bir ortamda kimse kimseye yemeğini vermiyor artık. “Gıda
ihracatını yasakladık.” diyerek bir anda seni ortada bırakıyorlar.
Tarım zaten çok zor
bir iş. Bütün bir yıl emek vereceksin, para harcayacaksın ve sekiz on ay sonra
meyveleri toplamayı umut edeceksin. Bozulan iklim şartlarının zaten bu işi çok
zorlaştırdığı bir ortamda bir de ekonomik sıkıntılar ortaya çıkınca tarım
yaparak para kazanmak çok zorlaştı.
Eskişehir’deyken çok
fazla sözleşmeli tarım yapıyorduk. Bir gün çiftçinin biri “Yağmur başladığında
hanım ‘Yağmur başladı, eşyalar ıslanıyor, hemen eve koşup camı, kapıyı
kapatalım.’ demişti, ben de boş ver eşyaları, ürünü kurtaralım.” demiştim, diye
uzun uzun anlatmıştı. İşte çiftçinin ürüne bakış açısı bu şekilde. Çiftçinin
her şeyi olan ürün aslında bizim de her şeyimiz ama biz bunun çok da farkında
değiliz.
Hemen şunu da
belirteyim, gırtlağa kadar borcu olmayan bir tane bile çiftçi yok. Belki bir
yerlerde vardır ama ben hiç tanışmadım. Kimsede ekim yapacak para kalmamış.
Para bitmiş, moral çoktan gitmiş.
Ekim yapanların çoğu
da sözleşmeli tarım yapan firmaların sayesinde ekim yapıyor. Firmalar tohumu,
ilacı, gübreyi veriyor ve yıl sonunda ortaya çıkacak olan ürünü almayı garanti
ediyor. Her şey yolunda giderse bu sistem yürüyor ama dolu, kuraklık, sel gibi
etkenler bu sistemi de zorluyor. Hasat zamanı geldiğinde hava şartlarından
dolayı ürün alınamadığı çok sık oluyor.
Rahmetli babam,
“Ürettiğimiz hububatı, çerezi, meyveyi, sebzeyi satamasak da oturup yeriz.”
derdi. O günlerde pazarlama konusunda çok başarılı olmasak da en azından
hepsini yetiştiriyorduk, bugün ayçiçeğinin %56’sını dışarıdan alır hale geldik.
Diğer konularda da durum çok farklı değil. Gıda temini en milliyetçi konulardan
biridir. Güneş battığında (doğal olarak) herkes kendini düşünür. Eloğluna
güvenerek bu ülkedeki tarımı öldüremeyiz. Kendi kendimize yetebildiğimiz
günlere geri dönmemiz gerekiyor. Kendini besleyebilen yedi ülkeden biriyken
gıda maddeleri tedariki çok yüksek oranlarda ithalata dayalı bir ülke haline
geldik. Konu ister zeytinlik olsun isterse de başka bir şey. Bir dalına bile
zarar vermemeliyiz.
Tarım yapılan alanları
yok etmek değil, gözümüz gibi korumalıyız. Artık gıdalar altın değerinde.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder