Günaydın Dostlar,
“Biliyoruz.” dediğime
bakmayın, aslında çok da bir şey bilmiyoruz. Tek bildiğimiz günün birinde
deprem olacağı ve hep İstanbul konuşulsa da çok fazla riskli bölge olduğu.
Uzmanlar 7,0’ın üzerinde deprem yaratabilme ihtimali olan çok fazla aktif fayın
bulunduğunu söylüyorlar.
İstanbul’dan Bingöl’e
kadar birçok riskli bölge var. Ülkenin ekonomisinin yarısının İstanbul’da
olması da ayrı bir beka sorunu yaratıyor. İşyerlerini ve fabrikaları İstanbul’a
taşımak yerine İç Anadolu Bölgesi gibi daha az riskli yerlere kurmalıyız.
İstanbul turizm, sanat ve finans şehri olarak kalmalı.
Deprem olacağını
biliyoruz da ne yapıyoruz? Benim gördüğüm kadarıyla çok da bir şey yapamıyoruz.
Rantı yüksek bölgelerde yenilenen apartmanlar dışında ben çok bir çalışma
göremedim. Bu çalışma da o bölgelerde yaşayan nüfusun %20 oranında artmasına
neden oldu. Tam tersine bu bölgelerde nüfusu azaltacak çalışmalar yapıp bu
yönde teşvikler vermeliyiz. Avrupa’nın en tehlikeli fay hattının üzerine
kurulmuş bir şehri kontrolden çıkarcasına büyütmek nedendir?
Bu bölgeye birtakım
avantajlar sağlayan su yolları, aynı zamanda bu bölgenin çok da tehlikeli
olmasına neden oluyorlar. Sonuçta İstanbul Boğazı bu şekildeki kırılmalar
nedeniyle oluştu. Keza İzmir’de de durum farklı değil. Amcaların söylediğine
göre İzmir ve civarında 7,0’ın üzerinde deprem oluşturma ihtimali olan birçok
fay varmış.
Sürekli olarak
Türkiye’de 6 milyonun üzerinde depreme dayanamayacak yapı olduğu söyleniyor. Bu
binalara yıllarca ben izin vermedim ama bu başka bir sabahın konusu. İçimde
öyle kötü bir his var ki bu sabah ben bu satırları yazarken birileri bir
yerlerde talimatlara uymayan bir bina yapıyormuş gibi hissediyorum. Belki de
amcanın biri yün donları daha iyi sergileyebilmek için bir yerlerde binanın
birinin kolonunu kesiyordur. İşin en acı tarafı da bu bence. “Olan oldu ama
bundan sonra bir tane bile çürük bina yapılmaz ve müsaade edilmez.”
diyemiyoruz. İmar affının teklif dahi edilemeyeceği neden Anayasa’mızdaki
yerini alamadı? “Günün birinde yine bir şeyleri affedebiliriz, dursun bir
yerlerde.” diye mi düşünüyoruz?
Yaşanan deprem bize
gösterdi ki felaketin ilk günlerinde yardım ulaştırmak hemen hemen imkânsız
oluyor. Kapanan yollardan tutun da mevsim şartlarına kadar her şey sorun
oluyor. Bu nedenledir ki her yerleşim merkezinde afette ilk kullanılacak
ekipmanlar ve yapılar stoklanmalı. On binlerce konteyner stoklayamasak da bir
kısmını stokta tutabiliriz.
Bu tip malzemeleri
stoklayacağımız yerlerin de yıkılmaması gerekiyor. Herkes yardım bekliyor ama
yardım getirecek insanların da binası yıkılmış oluyor. Arama kurtarma
ekiplerinin kullandığı binalardan hastanelere kadar her bina acilen sağlam hale
getirilmeli. Bir saat bile kaybedecek zamanımız yok.
Kendimizi 6 milyon
bina karamsarlığına kaptırmamalıyız. Hepsinin deprem önceliği aynı değil. Depremin
ne zaman olacağını bilmiyoruz. Bir apartmanı, bir hastaneyi, bir köprüyü, bir
okulu sağlamlaştırdığımız zaman bir tane azalmış olacak. Fili bir gecede
yiyemeyiz. Bu duruma gelmemiz yıllar sürdü, çıkmamız da yıllar sürecek.
Büyük amcaların bir
tanesi “Müteahhitler çok büyük rant peşinde oldukları için bu binalar
yenilenemiyor.” gibi bir açıklama yaptı. Bu işi binaları yapacakların kâr
beklentilerine bırakamayız, Ankara muhakkak bu işe destek vermeli. Şu anda en
acil konumuz bu. Hep beka sorunu, deyip duruyoruz ya, işte bu çok gerçek bir
beka sorunu.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
İnşallah bir gün bizim çocuklarımız evet hiç güvensiz bina kalmadı, ne depremi olursa olsun biz güvendeyiz, diyebilirler. 🙏🙏
YanıtlaSilİnşallah 🙏🙏
Sil