Günaydın Dostlar,
Bizim mahallede seçim
sabahının kendine özgü bir sessizliği vardır. Rüzgâr bile ses çıkarmamaya özen
göstererek esmeye çalışır. Rüzgâr dedimse fırtınadan bahsetmiyorum. Tatlı, ılık
bir sabah rüzgârı.
Tabii seçimlerin
genelde bahar aylarında yapılmasının da bunda etkisi büyüktür. Üşüyerek oy
vermeye gittiğimi hiç hatırlamıyorum.
Haftalardır süren
gürültü gitmiş yerini garip bir sakinliğe bırakmıştır. Sokakta ne çok fazla
insan görebilirsiniz ne de otomobil. Bütün bir yıl boyunca gelip bizim zavallı
kediyi sinir eden martılar ve kargalar bile bir günlüğüne tatile gitmiştir.
Oy kullandıktan sonra
en yakın pastanede veya kafede ailecek kahvaltı etmek de yeni bir gelenek
olmaya başladı. Arabaya binip uzaklara gitmekten bahsetmiyorum, yol üzerindeki
ruhlu mahalle pastanelerinden söz ediyorum.
Bu yazıyı yazarken
küçüklüğümüzde Ankara’daki seçim sabahlarını düşündüm ama pek bir şey
hatırlamıyorum. Annemler gitse de ben Ankara’dan ayrılıp gittiğimde henüz oy
kullanacak yaşta olmadığım için ben de çok yer etmemiş.
Ankara’yı hatırlamasam
da Amerika’daki seçim zamanlarını çok iyi hatırlıyorum. Gerçi orada da hiç oy
kullanmadım ama insanların oy vermeye gidişleri çok net gözümün önünde. Bunu
yazdım diye orada da seçim gününün çok özel bir gün olduğunu ve insanların sabahlara
kadar seçim sonucu takip ettiğini düşünmeyin.
Benim kullanmak
istemeyişimim en büyük nedeni de seçimden önce kendini “Cumhuriyetçi” veya
“Demokrat” olarak kaydettirme zorunluluğuydu. Seçimde kaydolduğun partiye oy
vermek zorunda olmasan da kaydolmak şarttı.
Seçim genellikle hafta
arası bir günde yapılırdı. Çalıştığım arkadaşların “Ben bir yarım saat gidip oy
kullanabilir miyim?” diyerek izin istediklerini hatırlıyorum. Şimdi orada da
artsa da benim zamanımda Amerika’da seçime katılma oranı %40,0 civarında olurdu.
Onların hayatında bir değişiklik olmayacağı için kimin kazandığı hiç önemli
değildi.
Bizim gibi ülkelerde
herkes politikacı, herkes futbol hakemi; onlarınsa bambaşka öncelikleri var.
Sokaklar sessiz ve boş
olsa da camdan baktığımda bir tane teyze görürüm. Minicik teyze sakin adımlarla
oy vermeye gidiyordur. Hava ılık da olsa teyzem hırkasını giymiş, en üstteki
düğmeyi de iliklemiştir. Karşımdaki öyle asil bir resimdir ki gidip kucağıma
alıp okula taşımak isterim. “Sen kendini taşı da teyzeyi taşımak sonraya
kalsın.” dediğinizi duyar gibiyim.
Teyze de gider, amca
da. Boş sokaklarda minicik adımlarla oy vermeye, görevlerini yerini getirmeye
giderler. Onların vatan, millet aşkı her zaman beni çok duygulandırmıştır. Çok
büyük zorlukları aşarak oy vermeye giden büyüklerimiz hepimize örnek olmalı.
Okulun bahçesinde oturan kan ter içinde kalmış, zorla oraya varabilmiş büyük
minikleri hepimiz görmüşüzdür.
Her gün seçim
yapılmıyor. Bizden istenen beş yılda bir defa fikrimizi beyan etmek.
Amerikalıların çok kullandıkları bir sözü vardır. “Hayatından mutluysan olduğun
gibi devam et.” derler. Bu söz seçim sandığından tutun da çeyiz sandığına kadar
her şey için geçerli. Mutluysak sorun yok, değilsek hayatımızı değiştirmeye
çalışmamız lazım.
Eski alışkanlıklarımla
genelde kendi sandığımda ilk oyu ben kullansam da son yıllarda bu alışkanlığım
değişti. Daha geç bir saatte gidiyorum. Hiçbir zaman sokaklarda yoğun bir
seçmen trafiği görmesiniz de okula vardığınızda sandıkların dolu olduğunu fark
edersiniz. Sanki herkes gizli gizli gidip oy kullanmış gibidir.
Bu sabah da hava çok
güzel ve çok sakin. Karıncalar bile uyuyorlar. Herkes gitsin görevini yapsın,
sonuçlar da vatanımıza milletimize hayırlı olsun.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Yine güzel bir yazı ve anekdot.maalesef bizi çok ilgilendiriyor .iyi günlerimiz olsun inşallah
YanıtlaSilİnşallah akşama kutlayalım 👏
YanıtlaSil