Güzel İnsan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Güzel İnsan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ağustos 2018 Salı

Dağları Delmek

Günaydın Dostlar,

Sevdiği kıza ulaşmak için Amasya’da dağları deldiği söylenen arkadaşın öyküsünü hepiniz duymuşsunuzdur. “Asil olmayana kız verilmez.” demişler ve bizim amcaya çıkartmadıkları zorluk kalmamış.
Bu hikâye gerçekten bu şekilde yaşanmış mıdır bilmiyorum ama ne zaman Tuzla'dan veya Gebze'den akşam trafiğinde eve dönüyor olsam benim aklıma geliyor. Eskişehir’den iki saatte Gebze’ye gelip oradan da iki saatte eve gittiğim günleri de unutmadım.. Her seferinde kendi kendime “Adam dağları delmiş, bir başkası da çölleri geçmiş, sen de alt tarafı Gebze’den/Tuzla'dan İstanbul’a gideceksin.” diyorum.


“Amasya’ya su getiremezsen, kızı sana vermeyiz.” demişler, bizim âşık da delmiş de delmiş. Aslında “delmiş” dedim ama biraz sanki dağın etrafından dolaşmış gibi de bir görüntü var. Ankara Yüksek Hızlı Treni gibi bizim amcanın kanallar da dağların içinden geçmek yerine etrafından dolaşıyor. Hadi o zaman teknoloji yoktu; simdi ayarlıyorsun makinayı, neredeyse tüneli kendi başına yapıyor.

Bildiğim kadarıyla çok da bitirememiş ama elinden geleni yapmış. İranlı dostlarım bu öykünün kendilerine ait olduğunu söylüyorlar. Bence kime ait olduğundan ziyade, bu amcanın böyle bir işi göze alabilmesi olayın püf noktası.

İşte aşk tam da böyle bir şeydir; dağları da delersin, Gebze – İstanbul trafiğini de aşarsın. “Hangisi daha zor?” diye sormayın zira düşüncelerim trafiğin yoğunluğuna göre değişiyor. Bazen “Adamlar dağları delmiş, çölleri aşmış ben de otuz kilometrelik bir yolu gidebilirim” diye söyleniyorum; bazen de “Dağları delmek kolay, yiyorsa gelsin de cuma trafiğinde Gebze’den İstanbul’a gitsin” diyorum.

Benim tahminim bizim amcayı bir cuma akşamında Gebze Kavşağı’nda bıraksak ne yapacağını bilemez. Kimse arabasına almaz, toplu taşımaya binemez, ne yana yürüyeceğini bile bilemez. “Aşkın bu tarafta” diye bir yönlendirme levhası da olmayacağına göre orada öylece kalır. Amasya’nın boş alanlarında dağları delmek kolay, becerebiliyorsan gel de İstanbul’da tünel kaz. On beş cm kazmadan gelip götürürler vallahi.

Gebze, Tuzla tarafında yaşayan birinin şehrin başka bir ucunda yaşayan bir kıza âşık olduğunu düşünebiliyor musunuz? Yürümez o ilişki vallahi. Bu devirde, insanlar sevdiği için karşı kaldırıma gitmeye üşenirken; İstanbul’da şehrin bir ucundan diğer ucuna gitmek için deli gibi âşık olmak gerekir.
Deli gibi seviyorsan, manyak âşıksan gözün ne mesafeleri görür, ne de trafiği. Açarsın müzik listeni, sana onu hatırlatan bütün şarkıları dinleye dinleye gidersin. El âlem Amasya’nın dağlarında Spotify olmadan dağları delmiş, “Vermediler” şarkısını kendi kendine mırıldanmak zorunda kalmışsa, biz de “Bambaşka” dinleyerek İstanbul’un öbür ucuna ulaşabiliriz.
Aslında düşündüğünüz zaman; konu dağları delmek, çölleri geçmek veya trafiği aşmak değil; bunları yapabilecek kadar karşındakini isteyebilmek. Deli cesaretin varsa hepsini yapabilirsin. Tabii elmanın öbür yarısında da dağları delmeyi hak edebilecek birilerinin olması gerekiyor. “Bu devirde artık böyle insanlar” yok demeyin. Allah baba kaşınıza öyle birini çıkarır ki, bırakın dağları delmeyi, üç şeritli gidiş geliş yol yaparsınız.

Yüce rabbim herkesin karşısına Gebze trafiğini aşmak isteyecek kadar güzel ve özel insanlar çıkartsın.
 
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

16 Haziran 2018 Cumartesi

Hediye

Günaydın Dostlar,

“Hediye” deyince doğal olarak hepimizin aklına özel günlerde verilen armağanlar geliyor. Benim bu sabahki konum, hediye paketleri içinde bize verilen armağanlar değil. Allah'ın hediye olarak karşımıza çıkarttığı insanlar.
Hediye paketleri güzel ama diğerleri daha özeldir. En güzeli ve en özeli karşınıza çıktığı zaman da kesinlikle bir hediyedir. Böyle bir armağan da insana son gününe kadar yeter.


Hayat tesadüflerden ibarettir. Buna katılmamak mümkün değil ama bazı tesadüfler o kadar özel ve güzeldir ki Allah tarafından sizin karşınıza çıkarılmışlardır. Böyle bir durumda da artık onlar tesadüf olmaktan çıkmıştır, onlar birer hediyedir.

Ben bu hediyelerin yaşadığınız doğru hayat karşılığında karşınıza çıktığına inanıyorum. Yaşam süreniz boyunca çok güzel işler yapmışsınız, çok sevilmişsiniz, çok iyi niyetli ve doğru olmuşsunuz, çok yardımsever ve kötü gün dostu olmaya çalışmışsınız; Allah da bu özel hediyeyi karşınıza çıkartmış.

Bazen yeni doğan bir çocuk, bazen de hiç olmadık bir ortamda karşınıza çıkan bir melek. Hediye her şekilde karşınıza çıkabilir. Minicik bir kedi yavrusu bile bütün hayatınızın akışını değiştirebilir.

İçi güzel, dışı güzel bu meleklerden dünya üzerinde çok az sayıda var. Binlerce olsaydı zaten herkesin karşısına çıkardı. Önemli olan böyle bir hediye sana verildiğinde ambalajından tutun da içindeki pırlantaya kadar kıymetini bilebilmen.

Minicik bir çocuk doğar. Herhangi bir doğum değildir, o bir hediyedir. Hayat boyu senin arkadaşın, dostun, sırdaşın, desteğin olsun diye sana verilmiş bir hediyedir. Sen bilmeyebilirsin ama yüce rabbim onu sana ömrünün geri kalanını düşünerek hediye olarak vermiştir.
Sen kendi kendine hediye veremezsin. Nasıl ki doğum gününde kendi kendine hediye veremiyorsan bu hediyeyi de sen veremezsin. Hatta kimse veremez. Onu hak ettiğin düşünülüyorsa o zaten doğal olarak senin karşına çıkacaktır.

En önemli konu, böyle bir hediye senin karşına çıktığında onun bir hediye olduğunu anlayabilmek. Hediye beklemez, anında anlayıp hediyeyi kabul etmen gerekir. Yaşamın normal bir parçasıymış gibi davranırsan hediyeyi senin karşına çıkaranı gücendirirsin.
Adı üstünde, o bir hediye. Sana kız arkadaş olsun veya erkek arkadaş olsun diye karşına çıkmadı. Allah onu senin karşına çıkardı, üzerine de şöyle bir not iliştirdi; “Bundan daha iyisi ve özeli yok, en güzelini ve özelini senin karşına çıkarttım.” O değeri anlayamazsan, o değeri ölçemezsen hediyeye de yazık etmiş olursun.
Yazımın başında da belirttiğim gibi karşınıza bir hediye çıkması Milli Piyango’dan en büyük ikramiyenin çıkmasından daha düşük bir ihtimaldir. Böyle bir durumla karşılaşıncaya kadar da böyle bir şeyin olamayacağına inanırsınız.

Onun bir hediye olduğuna inanıyorsanız o kadar güzel saklayın ki ne rüzgâr, ne güneş ne yağmur ne de kar ona zarar veremesin. “Şans kapıyı yedi kere çalar.” diyorlar ama hediye karşınıza milyarda bir kere çıkar.

Unutma kendi hediyeni yaratamazsın, hediye karşına çıkarsa kendi hikayeni yazarsın.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

30 Temmuz 2017 Pazar

Güzel İnsan...

Günaydın dostlar…

Her ne yöne bakarsak bakalım sürekli içimizi sıkacak haberler duyuyoruz veya çirkinlikler görüyoruz. Etrafımızda hiçbir güzel şey kalmadı gibi hislere kapılıyoruz ama üzülmeyin, gerçek hiç de öyle değil…
Uzaklarda bir yerlerde çok güzel bir anne, melek yüzlü bir çocuk doğuruyor. Güzellik göreceli bir kavramdır. “İçi mi güzel, dışı mı güzel?” soruları da hiç bitmez. Bugün, bu dünyada ikisi birden güzel olan insanlar hiç mi yoktur. En azından bir tane vardır.


Kocaman kalpli, melek duygulu olmak günümüzde zor bir iştir. Şeytan ruhlu insanların arasında, iyi niyet denizinde suyun üstünde kalmaya çalışırlar. Sevgi dolu kalpleri sık sık günümüzün delileri ile sorun yaşamalarında neden olur.

Hani “İçinin güzelliği gözlerine yansımış” derler ya, bu özel insanlar tam da böyledir. Gözlerine baktığınız zaman kalplerine kadar görebilirsiniz. Göz ile kalp arasındaki bağlantı tertemizdir. Yolun etrafında hiçbir sürpriz birikim yoktur. Yol tertemiz olduğu için de, gözde ne görüyorsanız, kalpte de aynısı vardır. Haklısınız, bu durumun tersi de geçerli; kalpte ne görüyorsanız gözde, dilde de aynısı vardır.

Böyledir bu melekler. Uğraşsanız doğru olmayan bir şeyi yaptıramazsınız. İnsanlara yardım etmeyi, her zaman her yerde insanların yanında olmayı kendilerine misyon edinmişlerdir. Kendilerini bir gram umursamazlar. İster sabahın körü olsun, ister gecenin ikinci yarısı; onlar için hiç fark etmez. Günün her saati yanınızda olmak onlar için bir yaşam şeklidir.

Sevdikleri en önde olsun, onlar hep en arkada olsun; bu durumdan gerçekten de mutlu olurlar. Dünyanın en güzel insanı da olsa, hiçbir zaman onun ağzından “Ben çok güzelim” lafını duyamazsınız. Fabrika ayarları böyle bir cümle kurmasına müsaade etmez.

“İyi günde yanımda ol, kötü günde daha çok yanımda ol, hatta hep yanımda ol” felsefesi bu melekler için söylenmiştir. Kıçınızı yırtsanız bile, hiçbir ortamda sizi yüzüstü bırakıp gitmezler. Yere düştüğün zaman, sana uzanacak ilk el, onun minicik elidir. Minicik olduğuna bakma, tutar kaldırır seni.
Mütevazı olmanın kitabını yazmış olan kocaman kalpli melek; çok konuşmaz, çok fazla ön palana çıkmaz ama çok fazla dinler. Dinlediklerine de değer verir. Kalpten dinler. Kulaklarınla dinlemekle, kalbinle dinlemek arasında, milyonlarca kilometre fark vardır. Kulağınla dinlediğin, diğerinden çıkıp gidebilir ama kalbinle dinlediğinin çıkacak ikinci bir kalbi yoktur. Orada yıllarca kalır.
Mütevazı oldukları kadar, şımarmaya da hiç müsait değildirler. Doğal yapıları şımarmaya müsaade etmez. Şımartılma yönündeki sözleri, karşısındakinin iyi niyeti olarak algılarlar.

“Ben bilmem, ben yapamam, ben beceremem” lafları hiç de meleklere uygun laflar değildir. Bana bir şey sorsanız, “Ben o işten hiç anlamam” derim ama minik melekler hiçbir zaman demezler. “Nasıl yardımcı olabilirim acaba?” diye düşünmeye başlarlar. Gerçekten de kafaya takarsa apartmanın kalorifer kazanını bile değiştirebilir…

Moralinizi bozmayın, karamsarlıklara kapılmayın. Hayatı çok da zorlamayın. Bırakın işler iyi niyet, samimiyet, doğallık, cesaret ve zorluk temelleri üzerine kurulsun. Siz yolunuza devam edin; bir gün, bir yerlerde, bir melek muhakkak karşınıza çıkacaktır.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…