Karga etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Karga etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mayıs 2015 Salı

Yüz Verdik Kargaya

Günaydın Dostlar,

Yıllardır bu evde otururum ama bugüne kadar herhangi bir kuşun gelip de balkona konduğunu hiç görmemiştim. On gün kadar önce sakin bir akşamüstünde karganın biri bir anda gelip balkonun açık camlarından birinin çerçevesine kondu.
Bir müddet karga bana baktı, ben kargaya baktım. Sonra Allah’ın cezası sesiyle bağırmaya başladı. Ben onun bağırmalarını, “Bana dokunma, tepemi de attırma biraz kalıp gideceğim.” şeklinde anladım.



Karşılıklı birbirimizi anladığımızı düşünerek ben de bir şey yapmadım. “Hemen gideceğim.” dedi ama epeyce uzun oturdu. Oradan önüne gelen her kuşa ve bana bağırdı çağırdı ve sonunda gitti.
Ben de “Aferin ulan kargaya, sözünün eriymiş, biraz geç oldu ama sonun da gitti.” diye düşündüm kendi kendime.

Bir gün sonra bizim karga yine geldi ve aynı yere kondu. Bu sefer bana bakmadı bile. Söylendi söylendi gitti. Bu gelip gitmeler üç dört gün boyunca devam etti. Hatta son zamanlarda günde iki üç ziyarete kadar çıkmıştı. Orada durup önünden geçen herkesi haşlamak hoşuna gidiyordu.
Karganın konduğu yerin hemen yarım metre kadar yanında klimanın dış ünitesi duruyor. Bizim karga bir gün aniden onun üstüne zıplayıverdi. Bir anda ben de ne olduğumu şaşırdım ve “Oha!” diyebildim. Zıpladığı yerden ters ters bana bakıyordu, bakalım bir şey diyecek mi diye. Suratında öyle bir ifade var ki, “Bir şey de de göstereyim sana gününü.” gibi bakıyor. "Aman ne olacak, ha camın kenarı ha klimanın üstü ne fark eder ki?" dedim.
Aslında çok şey fark ediyor. Camın kenarındayken halen içeri tam olarak girmemiş sayılıyor ama klimanın üstü balkonun içi. İki noktanın birbirinden çok farklı statüleri var. Noktaların bir tanesi sınır kapısı ama diğeri için vize gerekiyor.

Cam ile klima arasında hoplama zıplama işi de birkaç gün sürdükten sonra, bizim karga bir gün aniden yere sıçradı ve balkon kapısından salona doğru başını uzatıp bakmaya başladı. “Ebenin …… artık” diye bağırdığımı hatırlıyorum ama çok da korkutursam içeri doğru kaçacak, ondan sonra uğraş dur.

Ben en iyisi biraz kapının önünden çekilmesini bekleyeyim dedim ama karga da şeytan gibi akıllı. Anladı benim derdimi, kıçını kıpırdatmıyor. Kıllanmasın diye kargaya bakmıyorum bile ama onun hiç umurunda değil.

Dakikalarca balkon kapısının önünde bana söylemediğini bırakmadı. Özet olarak, “Sen bu kapıdan nah içeri girersin.” diyor.

Allah’ın hikmeti (nasıl oldu ben de bilmiyorum ama) içeriden bir ses geldi. Sesi duyunca bizimki üç beş adım sağa doğru atmak zorunda kaldı. Gayet laubali adımlar. Öyle korkup kaçmak filan karganın sözlüğünde bile yok.
Kapıyı garantiye alınca da bu sefer ben kargaya bağırmaya başladım. Neler söylediğimi şimdi burada paylaşmayayım sonra tepki alıyorum ama artık gitsen iyi olur anlamına gelebilecek sözlerdi.

Karga gitti. İki gündür de ortada yok. Tamamen bozulup gitti mi yoksa bir daha gelecek mi merak ediyorum. İnsanoğlunun doğasında bir kere daha denemek vardır ama kargaların doğasında var mı bilmiyorum.
Konu ister kargalar olsun, ister insanlar. “Elini veren kolunu kaptırır.” sözü boşuna söylenmemiş. Balkonunuza kimin konmasına izin verdiğinize çok dikkat edin, Allah korusun iki gün sonra salona girmeye çalışırlar.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

29 Ağustos 2014 Cuma

Ceviz Yiyen Kargalar...

Günaydın dostlar...

Avrupa yakasındaki bir takım işlerimden dolayı, dün İstanbul’da binmediğim toplu taşıma aracı kalmadı. Bu metro sistemini biraz daha geliştirirlerse epeyce kullanışlı bir hale gelecek ama bu işler için çok geç kalındığı da bir gerçek. Bu gelişmelerin finansmanı, bundan sonra eskisi kadar kolay yapılabilir mi o da ayrı bir konu…

Öğlene doğru Kadıköy’e gitmek üzere otobüse bindim ve oturacak yer de bulunca ne yalan söyleyeyim mutlu da oldum. Bazen mutlu olmak bu kadar basit bir konudur. Bir durak sonra 65 yaşlarında şortlu, atletli ve kösele ayakkabılı ve çoraplı bir amca bindi ve langırt diye geldi benim yanıma oturdu. Kabahat bende diye düşünüyorum. Bir şekilde çekiyorum her halde.
 
Amca geldi gelmesine de, bir insan saat 11.45'de bu kadar mı sarımsak kokabilir? Otobüse binmeden evvel bu saatte bu adam ne yemiş olabilir? Sarımsaklı sandviç yedi herhalde, başka bir ihtimal yok.
Bir müddet sonra bizim sarımsak meraklısı amca kargalara taktı. Yeşilliğin üzerinde duran kargaları görünce, "biliyor musun bunları buraya belediye salıyor" dedi. Hoppala… Boş gözlerle baktım adamın suratına ama cevap bile vermedim. Tamam, her şeyden belediyeyi suçluyoruz ama onun da bir sınırı var. Bu konu, Üsküdar’da denizle karanın birleşmesinden farklı bir konu diye düşünüyorum.

Amca konuşmaya kararlı, ben de konuşmamaya. Keyfim yerinde oldu mu, her türlü lafı edip, her türlü espriyi yapabilirim ama canım istemedi mi de bir kelime bile konuşmam… Sarımsak meraklısı amca ile de ilk dakikadan itibaren yıldızımız barışmadı.

İki durak sonra amca yine döküldü. “Belediye bütün bu kargaları çuvallara doldurup götürüp Yunanistan’a bırakmalı” dedi. Gülmemek için zor tuttum kendimi. Bizim yanımızda duran gençler gülmekten altlarına ettiler.

Çocuklara da eğlence çıktı ya, bir tanesi “amca öyle diyorsun da kargalar gidince onların yerine ne koyacaklar” diye adamı tahrik etti. Amca da “tabi ki keklik” diye cevap verdi. Amca öyle bir eda ile cevap veriyor ki, bakışlarında bunun cevabını zaten her kafası çalışan insan bilir iması var…

Çocuk, “Keklik mi?” deyince, “tabi ki keklik oğlum, olsa şimdi burada keklikler biti, pireyi, keneyi, akrebi hepsini yerdi” diye cevap verdi.  Sıcaktan zaten bunalmışım, yine boş boş baktım adama.
Amcanın derdi bitmiyor. Bir müddet sonrada, “bu çam ağaçları da yanlış” diye söylenmeye başladı. Bir bu eksikti. “ Çam ağacı dünyanın en çirkin ağacıdır, hiçbir işe de yaramaz” diye devam etti. Bence de gayet güzel. Amca ile ağaç zevklerimiz uymuyor.
Soran olmadı ama “buralara ceviz ağacı dikeceksin” gibi bir yorum geleceğini bütün otobüs bekliyordu. Çocuklardan biri, “Ceviz ağacı mı?” deyince, “tabi ki ceviz ağacı, Ukrayna’da bütün sokaklarda ceviz ağacı var” diye cevap verdi. Böylece de amcanın Ukrayna’da bulunduğunu öğrenmiş olduk.

“Senin keklikler yemesin sonra cevizleri” diye kafa buldu çocuğun biri. Amca da sinirli bir sesle “yemez onlar, o hain kargalar yer” diye bağırdı. Görülüyor ki amca ile kargalar arasında eski bir kan davası var ama amca otobüste yandaş toplayamadı.

Kavgalar ceviz yer mi veya Ukrayna’da gerçekten ceviz ağaçları var mı, iki konuda da hiçbir fikrim yok ama amcanın Ukrayna konusunda gayet mutlu olduğu kesin. Nasıl mutlu ayrıldıysa, ülkenin ağaçlarına bile bayılıyor.
Sevgili amcam bu şehirde Ukrayna’da ki kadar mutlu olamıyorsa, belediye kargaları kekliklerle değiştirmiyorsa ve ceviz ağaçları dikilmiyorsa neden vergi veriyor ki?

Sağlıklı kalın, mutlu kalın...