Avrupa yakasındaki bir takım işlerimden dolayı, dün İstanbul’da binmediğim toplu taşıma aracı kalmadı. Bu metro sistemini biraz daha geliştirirlerse epeyce kullanışlı bir hale gelecek ama bu işler için çok geç kalındığı da bir gerçek. Bu gelişmelerin finansmanı, bundan sonra eskisi kadar kolay yapılabilir mi o da ayrı bir konu…
Öğlene doğru Kadıköy’e
gitmek üzere otobüse bindim ve oturacak yer de bulunca ne yalan söyleyeyim
mutlu da oldum. Bazen mutlu olmak bu kadar basit bir konudur. Bir durak sonra
65 yaşlarında şortlu, atletli ve kösele ayakkabılı ve çoraplı bir amca bindi ve
langırt diye geldi benim yanıma oturdu. Kabahat bende diye düşünüyorum. Bir
şekilde çekiyorum her halde.
Amca geldi gelmesine de, bir
insan saat 11.45'de bu kadar mı sarımsak kokabilir? Otobüse binmeden evvel bu
saatte bu adam ne yemiş olabilir? Sarımsaklı sandviç yedi herhalde, başka bir
ihtimal yok.
Bir müddet sonra bizim
sarımsak meraklısı amca kargalara taktı. Yeşilliğin üzerinde duran kargaları
görünce, "biliyor musun bunları buraya belediye salıyor" dedi. Hoppala… Boş
gözlerle baktım adamın suratına ama cevap bile vermedim. Tamam, her şeyden
belediyeyi suçluyoruz ama onun da bir sınırı var. Bu konu, Üsküdar’da denizle
karanın birleşmesinden farklı bir konu diye düşünüyorum.Amca konuşmaya kararlı, ben de konuşmamaya. Keyfim yerinde oldu mu, her türlü lafı edip, her türlü espriyi yapabilirim ama canım istemedi mi de bir kelime bile konuşmam… Sarımsak meraklısı amca ile de ilk dakikadan itibaren yıldızımız barışmadı.
İki durak sonra amca yine döküldü. “Belediye bütün bu kargaları çuvallara doldurup götürüp Yunanistan’a bırakmalı” dedi. Gülmemek için zor tuttum kendimi. Bizim yanımızda duran gençler gülmekten altlarına ettiler.
Çocuklara da eğlence çıktı ya, bir tanesi “amca öyle diyorsun da kargalar gidince onların yerine ne koyacaklar” diye adamı tahrik etti. Amca da “tabi ki keklik” diye cevap verdi. Amca öyle bir eda ile cevap veriyor ki, bakışlarında bunun cevabını zaten her kafası çalışan insan bilir iması var…
Çocuk, “Keklik mi?”
deyince, “tabi ki keklik oğlum, olsa şimdi burada keklikler biti, pireyi,
keneyi, akrebi hepsini yerdi” diye cevap verdi.
Sıcaktan zaten bunalmışım, yine boş boş baktım adama.
Amcanın derdi bitmiyor.
Bir müddet sonrada, “bu çam ağaçları da yanlış” diye söylenmeye başladı. Bir bu
eksikti. “ Çam ağacı dünyanın en çirkin ağacıdır, hiçbir işe de yaramaz” diye
devam etti. Bence de gayet güzel. Amca ile ağaç zevklerimiz uymuyor.
Soran olmadı ama “buralara
ceviz ağacı dikeceksin” gibi bir yorum geleceğini bütün otobüs bekliyordu.
Çocuklardan biri, “Ceviz ağacı mı?” deyince, “tabi ki ceviz ağacı, Ukrayna’da
bütün sokaklarda ceviz ağacı var” diye cevap verdi. Böylece de amcanın
Ukrayna’da bulunduğunu öğrenmiş olduk.“Senin keklikler yemesin sonra cevizleri” diye kafa buldu çocuğun biri. Amca da sinirli bir sesle “yemez onlar, o hain kargalar yer” diye bağırdı. Görülüyor ki amca ile kargalar arasında eski bir kan davası var ama amca otobüste yandaş toplayamadı.
Kavgalar ceviz yer mi veya
Ukrayna’da gerçekten ceviz ağaçları var mı, iki konuda da hiçbir fikrim yok ama
amcanın Ukrayna konusunda gayet mutlu olduğu kesin. Nasıl mutlu ayrıldıysa,
ülkenin ağaçlarına bile bayılıyor.
Sevgili amcam bu şehirde
Ukrayna’da ki kadar mutlu olamıyorsa, belediye kargaları kekliklerle
değiştirmiyorsa ve ceviz ağaçları dikilmiyorsa neden vergi veriyor ki?Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder