Yakın arkadaşlarımın, dostlarımın bildiği gibi, ben yazılarımı her zaman sabahın erken saatlerinde yazarım. Otururum bilgisayarın karşısına ve o saatte aklıma ne gelirse, yazı o yöne doğru gider ama bu akşam bir istisna.
Her ne kadar
bu yazıyı yarın sabah sizlerle paylaşacak olsam da, bu akşamki hislerimi
kelimelere dökmeden edemedim.
Bugün
sevgililer günü, Fenerbahçe de 5-0 kazandı ama inanın (kızmayın ama) hiçbir bok
umurumda değil. 20 yaşında bir üniversite öğrencisinin güzel yüzü gözümün
önünden gitmiyor.
Bu akşam, ne
bu vahşetleri olağan hale getiren söylemlerden, ne de toplumdaki Allah'tan
korkmaz sapık pisliklerden söz etmek istiyorum. O konularda zaten söylenmeyen
kalmadı. Cinsellik konusunda dünyanın en aç topraklarından birinin üzerine
yaşadığımızdan da söz etmeyeceğim.Benim derdim, o sabah kahvaltı etmeden evden çıkan Özgecan ile. Bilseydi anneciği baş başa son kahvaltıları olacağını; bir dilim ekmek, 90 gram peynir yemeden bırakır mıydı kızını? Bırakır mıydı minik meleğini, 2 gram sıcacık bir şeyler içirmeden?
Son vedaları
olduğunu bilseydi, öylemi uğurlardı onu kapıdan? Son bir defa daha sarılmaz
mıydı kuzusuna?
Özgecan’ın
arkasından çamaşırlarını yıkarken, nereden bilebilirdi bir daha onları hiç
giyemeyeceğini. Nereden bilecekti, topladığı odaya minicik kızının bir daha hiç
gelmeyeceğini. Nasıl bilebilirdi, her yana saçılmış müsvedde kâğıtlarını tek
tek toplayıp masaya koyarken, onların bir daha hiç işe yaramayacağını.Tarsus Kavşağı'nda inen arkadaşı öylemi bırakırdı Özgecan’ını? Bilseydi pislik bir sapığın insanmış gibi bizlerin arasında dolaştığını, tutup indirmez miydi onu minibüsten? Her akşam ayrılırken ki el sallamalarının, bu akşam son olacağını nasıl bilebilirdi?
Bu çocuk ne yaptı başına gelenleri hak etmek için? 20 yaşında melek yüzlü bir çocuk, bugüne kadar her ne yapmış olursa olsun böyle bir şeyi hak etmedi. Kabahati tesadüfen Tarsus Kavşağı'ndan sonra minibüste hiç kimsenin kalmamış olması mıdır?
Bağırdı,
çağırdı, elinden gelen her şeyi yaptı ama duyan olmadı. Direndi minik elleriyle.
Eve gidip çalışmalarını nasıl yetiştireceğini düşünürken, bir türlü bu işlere
doyamayan bir hayvanın saldırısıyla karşılaştı.
Allah var
direndi ama çok minikti. Minik kalbi küt küt atmaya başladı. Annesinin,
“Özgecan bir şeyler ye de öyle git.” deyişleri yankılandı kulaklarında. O an,
anneciğinin yanında olmasını çok istedi. Keşke bir şey olsa da, annem beni
buradan çekse kurtarsa diye düşündü.
Artık hiçbir
şey hissetmiyordu, annesinin kollarında öyle huzurluydu ki, evet evet annesi
sımsıkı sarılmıştı ona. Gelmişti annesi son anda…
İnsan hiç
tanımadığı bir insan için gözyaşı döker mi? Döker be Özgecan… Sen bizi bugün
mahvettin, insanlığımızdan utandırdın. Seni koruyamadığımız için, hiçbirimiz
senin o güzel gözlerine bakamıyoruz…
Biz de bu
hayvanların peşinde olmazsak, iki kravat taktılar diye, yırtmalarına müsaade
edersek, insanlık namına bize de yuh olsun…
Allah,
hepimizin çocuklarını bu Allahtan korkmaz, kanun tanımaz, vicdansız sapıklardan
korusun…
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder