Allah var,
gezmeyi seven bir milletizdir. Bir yerlere gitmediğimiz zaman “bir şeyler
kaçırıyorum” hissine kapılıp kendimizi kötü hissederiz. Bu his bizim coğrafyamıza özgü bir durumdur.
Örnek olarak bir Amerikalı bütün bir hafta sonu boyunca dışarı çıkmazsa kendini bir gram kötü hissetmez.
“Bu hafta
sonu hiç dışarı çıkmayalım.” Böyle bir cümle kurulduğu zaman “Aman ne güzel
fikirmiş.” diyecek bir tane eş, dost, akrabam yok. Bizim ülkede ev mutsuzluğu,
sokaklar mutluluğu temsil eder. Kendimizi sokaklara atmadan da mutlu olabilme
yetkinliğimiz çok gelişmemiştir. Neden evimiz de mutlu olamıyoruz? Neden evimizde huzur içinde istediğimiz bir şeyi yapmak varken İstanbul trafiğinde çile çekmek bize daha cazip geliyor. Evde mutlu olamayışımızın en büyük nedenlerinden bir tanesi, “kitap okumak” gibi evde kendi başımıza yapabileceğimiz yönlerimizin gelişmemiş olmasıdır.
İstanbul trafiği demişken hemen belirtmek isterim ki Avrupa’nın birçok büyük şehrinde hafta sonları trafik rahatlarken İstanbul’da bu konuda en ufak bir iyileşme olmuyor. Bunun da en büyük nedeni evde oturamama hastalığımız. Bütün bir hafta sonunu evde geçirirsek sonra pazartesi günü insanlara ne deriz. İşyerlerinde pazartesi sabahlarının ilk saatleri hafta sonu yaptıklarımızı anlatmakla geçer. İki gün boyunca hiçbir şey yapmamış olan bir insan böyle bir sohbet ortamında ne anlatacak? Herkese rezil olur vallahi.
Her hafta sonu sosyal medyada birkaç tane yarım yenmiş yemek tabağı resmi paylaşmak her vatandaşımızın en asli görevidir. Bunu gerçekleştirmek için gerekli olan “kendimizi sokaklara atma” geni de zaten damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.
“Hadi arabaya binelim de şöyle bir dolaşalım.” Bu ruh halinin de bu coğrafyaya özgü bir durum olduğunu düşünüyorum. Ben Almanya’da hiç yaşamadım ama bir Alman’ın böyle bir cümle kuracağını gözümün önüne bile getiremiyorum. Hiçbir iş güç olmadan yoğun trafikte sürünmek için yola çıkmak bize ne kadar mantıklı geliyorsa onlara da o kadar mantıksız geliyordur diye düşünüyorum.
“Sabah sabah
milletin hafta sonu gezmelerine neden taktın?” diye siz sormadan ben
söyleyeyim. Dün öğleden sonra kızımı karşılamak için gittiğim otobüs
terminalinin simitçisinde gelen giden otobüs sayısıyla bağdaşmayacak kadar çok
insan gördüm. Oturmuşlar çay içiyorlar ve bir şeyler yiyorlardı. Daha sonra
içerideki çocuk ile konuştuğumda bunların yolcu veya yolcu karşılamaya gelenler
olmadığını öğrendim. Meğerse çay bahçesine gider gibi oraya gezmeye
geliyorlarmış. Vallahi pes diyorum. Gezmeye gitmediğimiz bir otobüs
terminalinin çaycısı kalmıştı.
"Evde
oturmayalım da nereye gidersek gidelim," zihniyeti simitçilere kadar uzanmış.
İnsanları eleştiriyorum ama biz de küçükken Ankara Esenboğa Havalimanı'na
pastaneye gider gibi giderdik. Ankara’nın en havalı gezme yerlerinden biriydi.
Hadi o zamanlar çok fazla gidilecek bir yer yoktu. Bugün her yer bitti de bir
tek otobüs parkının simitçisi mi kaldı?
Aslında
düşündüğünüz zaman mekânın çok da fazla önemi yok. Önemli olan hafta sonu evde
olmamamız. Dosta düşmana karşı hangimiz gidip de “Ben bu hafta sonu hiç evden
dışarı çıkmadım.” diyebiliriz? Allah korusun “uyuz” diye yaftalarlar vallahi.
Hayatındaki en büyük gurur kaynaklarından biri futbol takımları olan bir toplumda, hafta
sonu (dışarlarda) önemli ve havalı bir şeyler yapmak da en az futbol kadar
önemli bir konudur. Arkadaşınızın birine, “Bu hafta sonu gel de bir iki opera dinleyelim, sonra da televizyonda Namibya’daki hayat ile ilgili bir belgesel izleriz.” deseniz, ne cevap alırsınız? Cevabını ben vereyim. Sizi yetkili mercilere şikâyet eder, bir müddet sonra da amcalar gelip sizi alıp götürürler.
Gezmek,
dolaşmak hayatımızın olmazsa olmazı ama emin olun mutluluğun tek adresi
sokaklar değil. Kendi evimizde kendi başımıza da mutlu olabilmeyi
becerebilmemiz lazım.
Sağlıklı
kalın, mutlu kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
👍👍👍😂😂😂
YanıtlaSil🙏🙏🙏
Sil