Ben, bu
“pişmiş domates” olayına doğduğum günden beri karşıyım.
Pilav yerken
içinde domates parçacıkları olmasından da hoşlanmıyorum ama asıl derdim et
pişirilirken mangallarda, ızgaralarda sanki et parçasıymış gibi kızartılan
domatesler. Güzelim domatesi al, mangalda pişir ve öldür.Bu işten anlayan arkadaşlara soruyorum şimdi. Domates mangalda kızartılıp vücudunun belli bölgelerinde siyahlıklar oluşunca daha mı güzel oluyor? Belki de domatesi pişirmek bir “sürü psikolojisi” düşünce tarzının eseri midir? Hazır etler pişerken domatesi, biberi hepsini atalım ateşin üzerine.
Etler pişerken portakalı ateşin üzerine atıyor musun? Evet, atmıyorsun. Peki, domatesin günahı nedir? Merak ettiğim bir diğer konu da bu fikrin ilk olarak kimden çıktığıdır. Kimsenin durup dururken domates pişirmek için mangal yaktığını zannetmiyorum. Bu olayın başlangıcı kesinlikle et kızartma olayına dayanıyordur. Etler pişmeye başlayınca amcam onları teker teker mangalın üzerinden atmaya başlıyor, mangalda boş yer kalınca da aklına oraya da domatesleri atmak geliyor. Bakıyor birazcık daha yer var, oraya da biberleri atıveriyor.
Kardeşim niye atıyorsun ateşe? Olduğu gibi yesen olmuyor mu? Neden domates ateşte pişiriliyor da salatalığa dokunulmuyor. Hâlbuki adı gereği onun ateşe atılması sanki daha uygun gibi. Kim bilir belki de domatesleri ilk olarak ateşe atan amca onu da denemiştir ama iyi netice alamamıştır. Sonuç kötü olunca da kimseye söylememiştir. Kimse marulu, rokayı ateşe atmaya kalkmıyor. Her zaman kırmızı ön plana çıkıyor.
Her ne kadar kızarmış salatalığı beğenmese de görülüyor ki amcam kızarmış domatesin tadını beğenmiş. Kendi kendine, “Süper oldu be.” bile demiştir. Bu şahıs, kim bilir bizim haberimiz olmadan daha neleri pişirmeye kalkmıştır?
“Sana ne
kardeşim, ben pişmiş domatesi çok seviyorum.” diyen dostlarımı duyuyor gibiyim.
Benim eş, dost, akraba çevremde de bu işe bayılan çok insan var ama ne yapalım
ben böyleyim. Bazen ziyarete gittiğim dostlarım, “Şimdi attık mı domatesleri de
mangala, of yeme de yanında yat.” filan gibi cümleler kuruyorlar; ben de ayıp
olmasın diye yarım ağızla, “Çok iyi
olur.” diye kısık bir sesle geveliyorum. Ne yapabilirim ki? “Sakın
atmayın.” diyecek halim yok. Belli ki adamlar domatese eziyet etmeyi
seviyorlar.
“Kardeşim,
ülkede bu kadar dert varken bütün derdin pişmiş domates mi?” diyen dostlarımı
da duyabiliyorum. Endişelenmeyin (evet yay burçları %13 oranında çatlak olur
ama) henüz üşütmedim. Tek derdim domates değil ama diğer dertlerin
neresinden tutacağımı bilemediğim için bu sabah domatese saldırdım. Ülke pişmiş
tavuğa dönmüşken (yoksa pişmiş hindi mi deseydim), domatesin kırmızısı her
yerdeyken her akşam eteğinin ucunu minicik domates renkli elleri ile tutan
şehit kızları karşımdayken domatese sataşmayayım da ne yapayım? Hepimizin içi karanlık, hepimizin içi kırmızı, aynen domates gibiyiz. Mutsuzluk her yerde, kan ve gözyaşı her yerde. Bazen bütün bu yaşananlar karşısında kendimi çok lüzumsuz ve çaresiz hissediyorum. O zaman da aklıma, “Bu domateslerin neden ateşe atıldığı” konusu geliyor.
Üzülmeyin tek derdim pişmiş domatesler değil. Fırında makarna denilen olaya da son derece soğuk bakıyorum. Eminim, makarna ile böreği karıştırma fikri ilk aklına gelen şahıs ile domatesleri ateşe atan sivri zekâlı aynı kişidir.
Kimse
üzülmesin, karamsarlığa kapılmasın. İçinde pişmemiş, diri domateslerin olacağı
çoban salataları yiyeceğimiz günler de mutlaka gelecektir.
Sağlıklı
kalın, mutlu kalın…
emin bak önce mangalda ekmek ve domates pişirilir o pişmiş dmates kızarmış ekmeğin üstüne onun üstünede sucuk köfte vs allah ne verdiyse:))
YanıtlaSilDomates kısmı hariç hepsi bana uyar :)
Sil