Son iki gündür gece
gündüz kesilen elektrikler, bana bir kere daha Almanların bizi ne kadar çok
kıskandığını hatırlattı. Düşünüyorum da, aslında Amerikalılar da kıskanıyordur.
17 seneye yakın bir süre Michigan’da yaşadım ama bir kere bile elektriklerin
kesildiğini görmedim.
Kış aylarında -30
dereceye kadar düşebilen hava sıcaklıkları bir kere bile elektriklerin veya
suların kesilmesine neden olamadı. Hatta 1,5 metre biriken karlar bile su
borularını patlatamadı. Şanssız millet bunlar, bu zevkleri yaşayamıyorlar.Sisteme bakım yapılır, elektrikler kesilir; şimşek çakar, elektrikler kesilir; kediler trafolara girer, elektrikler kesilir; komşular kızar doğalgazı keser, elektrikler kesilir. Almanların biraz bu bakım işine önem vermeleri gerekiyor. Hiç elektrikler kesilmediğine göre, demek ki hiç de bakım yapmıyorlar.
Bizde olsa, değerli belediye başkanlarımız çıkar, “Tarihte görülmemiş miktarda kar yağdı, o yüzden elektrik ve su sistemimiz çöktü.” diye açıklama yaparlardı. Belediye demişken; çok amaçlı kullanımı olan altgeçitlerimizi de kıskanmamaları mümkün değil. Güneşli günlerde altgeçit, yağmurlu günlerde de kapalı yüzme havuzu olarak kullanabileceğiniz karma yapılarımızı kıskanmaktan geberiyorlar.
Biz her akşam
televizyon başında aziz şehitlerimizin haberleri ile kahrolurken, onlar böyle
bir acıyı belki de hiç yaşamadan hayatlarını tamamlıyorlar. Averaj bir Alman
ömrü boyunca televizyonda kaç kere şehit haberi izliyordur? Belki 0, belki de
1-2. Minik yavruların gözyaşları içinde kaybolup gitmenin çaresizliğini bilemez
onlar. 20 yaşındaki çocukların tabutları yan yana dizilmişken, kendini çok
lüzumsuz hissetmenin ağırlığını taşıyamaz onlar.
Kocaman otoyollarda
son sürat basıp gidiyorlar ama bir kaza yapmayı bile beceremiyorlar. Kaza
yapmayalım diye herkes pür dikkat araba kullanıyor. Rahat ol kardeşim, bir
eline sigaranı al, öbür elinle telefonunu tut, diğer elinle de direksiyonu
idare edersin. Müziğin ritmine göre gaza da bastın mı, senden havalısı yoktur
bu dünyada. Trafik kazası mı? Olacak o kadar ama… Her güzelin bir kusuru var.
Bu kadar havalı araba kullanıp, herkesi kendine hayran bırakmak için, tabi ki
birazcık da riske girmek gerekiyor. Bu konuda bir gram hava atmayı beceremeyen
Alman bizi kıskanmasın da kimi kıskansın? Almanlar daha fazla üzülmesin diye,
trafik kazalarında dünya lideri olduğumuzdan filan hiç bahsetmiyorum. Yazık
onları da çok ezmeyelim.
Ben her gün çöken
çatıların, devrilen vinçlerin, yıkılan duvarların, uçan reklam panolarının,
kayan toprakların, sel basan mahallelerin, haberleri ile uyanırken, Almanlar
konuyu bile anlamıyor. Adamların hayatında bir gram heyecan yok. Telefon direği
devrildi diyorsun adam “Niye?” diyor. Niye denir mi kardeşim. Direk bu, yan da
yatabilir, isterse de tamamen devrilir. CCI’da çalışırken bahçeden toprak
numunesi almaya çalışan insanların neden bütün binayı elektriksiz
bıraktıklarını Avrupalılara anlatmak biraz zor olmuştu. Adam müneccim mi?
Nereden bilsin binaya gelen ana kabloların oradan geçtiğini…Her konuda olduğu gibi, inşaat konusunda da Almanya bizden çok geride kalmış durumda. Hangi şehre giderseniz gidin, uçakla inerken yeşil alanlar ve bu alanların içindeki masal evlerden başka bir şey göremiyorsunuz. Her yer tek katlı, benim oyuncak trenin evlerine benzeyen evlerle dolu. Oyuncak şehir mi, gerçek şehir mi belli değil. Gidip de bir Allah’ın kulu da o evlerin ortasına şöyle güzel 8-10 katlı beton bir bina dikemiyor. Bu Almanlar beton dökmenin ileri gitmişliğin bir sembolü olduğunu anlamıyorlar mı?
Almanya’da çok yağmur yağıyormuş, o yüzden de her taraf yemyeşilmiş. Külliyen yalan. Bir kere çok yağmur yağsaydı, yollardan aşağıya doğru çamurlu sular akardı. Defalarca Almanya’ya gittim, hiç böyle bir şey görmedim. Zavallı Alman çocukları, kaldırımın kenarından akan sularda bir şeyler yüzdürmenin zevkini hiçbir zaman bilemeyecekler.
Son istatistiklere göre, son zamanlarda ülkemizde neredeyse her gün bir kadın cinayeti işleniyormuş. Bunların çok büyük bir çoğunluğu da en yakınındakiler tarafından işleniyor. Bir Alman akşam televizyonun karşısına oturduğu zaman her seferinde bir kadın cinayeti haberi izleyebiliyor mudur? Hiç zannetmiyorum. Muhtemelen her gün yolda, sokakta, otobüste, trende, vapurda, kalabalık her alanda taciz edilmenin ne demek olduğunu da bilmiyorlardır. Her gün böyle bir dramı yaşayamayan halkların, bizleri kıskanmak en büyük haklarıdır.
Allah bilir Almanlar
her gün bir terör olayı da yaşamıyordur. Böyle bir riskle sokağa çıkmanın ne
demek olduğunu da anlayamazlar. Dedim ya, hayatları çok monoton. Onlar orada
her gün aynı saatte, aynı trendeki, aynı koltuğuna otururken, biz burada “Tren
toptan patlar mı acaba?” derdindeyiz. Hayatıyla kumar oynamayı beceremeyen
Almanlar, o yüzden buradaki renkli hayatı çok seviyorlar.
Bu sabah son olarak da
her zamanki gibi trenlerden bahsetmek istiyorum. Almanların hiç aksamayan, bir
dakika bile şaşmayan tren seferleri de çok can sıkıcı. Bütün ülkeyi
demiryolları ile örmüşler. Hayatlarında hiçbir beklenti yok. Zaten her şey
yapılmış bitmiş. Ama Emin için hayat öyle mi? Zavallı Emin halen her gün
balkonundan bakıp Marmaray Projesi’nde bir ilerleme göreceğini ümit ediyor. Bir
ilerleme göremese bile en azından Emin’in bir hedefi var…
Bir dönemler bir iş
yaptığımız bir Alman bana, “Bu ülkede hiç kimsenin acelesi yok, bu duruma
bayılıyorum.” demişti. Ben de ne cevap vereceğimi bilememiştim. Adam iyi bir
şey mi söyledi, kötü bir şey mi söyledi, belli değildi. Sanki iyi bir şey
söylüyormuş kalıbı altında, rahatlığımızı bize sokuşturmuştu.
Bunlar bu sabah aklıma
gelen birkaç konu. Oturup biraz daha düşünsek daha neler bulabiliriz. Kim
bilir, belki de kıskandıkları bunları hiçbir değil de, dünya çapında meşhur
futbolcularımızdır. Siz söyleyin dostlar; bütün bu bilgilerin ışığı altında,
Almanlar bizi kıskanmak da haksız mı?
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...