Yazılarımı ilk günden
beri takip eden dostlarım hatırlayacaklardır, benim ilk yazılarımdan bir
tanesi, “Çöplükteki Martılar.” başlıklı yazımdı. Sabahın erken saatlerinde işe giderken
yollarda gördüğüm martıların tavırlarına yönelik bir yazıydı. Denizde olması
gereken martılar, nedense sahilde değil de, bizim buradaki çöplüklerde
yaşıyorlardı.
Sabah namazından evvel
CCI’a gittiğim günlerin üzerinden uzun yıllar geçti ve benim sokakların son
durumu hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Bayram öncesi, erken saatlerde
çocukları havaalanına götürürken gördüm ki, ortalıkta çok fazla martı kalmamış.Bir kalkışma olmuş, hatta kalkışmadan da öte, bir darbe olmuş ve sokakların kontrolü kargaların eline geçmiş. Bazı sokaklarda, çöplükler, kaldırımlar, duvarlar, bahçeler her yer kargalarla doluydu. Martılar azınlıkta kalmışlar.
Üstelik bütün kendini beğenmiş tavırlarına rağmen, martılar kargalardan daha sevimliydiler. Martının zarif bir duruşu, bir asaleti var ama karga öyle mi? Kargaların kendileri de, sesleri de çok çirkin. Üstüne üstlük bir de çok saldırganlar. Zannedersiniz ki hepsi “Kuşlar” filmini seyretmiş. Martıları mumla arar olduk. Martıların sokaklara egemen olduğu dönemler de beni şaşırtan en büyük konu, ne kadar büyük olduklarıydı. Öyle denizin üzerinde göründükleri gibi değiller, yanlarına gidince neredeyse iri bir tavuk görüntüsündeler. Kargalar da yiye yiye neredeyse martı boyutuna ulaşmışlar.
Geçen sene sık sık balkonuma gelip benle itleşen karganın halleri daha belleğimden silinmemişken, sokaklar dolusu karga görmek çok ilginç oldu. İnanılmaz bir hızla üremişler. Kim bilir, belki de birileri karga yavrularını getirip (kedi yavrularını attıkları gibi) burada sokağa atmışlardır. Bu hızla üremeye devam ederlerse, yakında sokaklardan bizi de kovarlar.
Her ikisinin de tek bir ortak yanı var, o da arabaları hiç takmıyor olmaları. Arabayla üzerine doğru gittiğim zaman, martılar lütfen bir iki adım atarlardı ama kargalar onu da yapmıyorlar. Gözlerindeki, ifade, “Geçme ulan bu sokaktan bir daha.” şeklinde.
Bu arada en gariban
durumda kalan da kediler. Karizma tamamen sıfır olmuş. Ne martılar takıyor, ne
de kargalar. Hepsi birer koyun büyüklüğünde olan kuşlarla uğraşmayı g….ü
yemiyor. Kusura bakmayın, biraz düşündüm ama sabah sabah olayı daha iyi tarif
edecek bir cümle aklıma gelmedi.
Kargaların bir de
“Seni evine kadar kovalarım.” bakışı var. Kindar ve nefret dolu duruyorlar.
Sabahın köründe boş sokakları mesken tutmuşken, Emin’in gelip huzurlarını
bozması aynı zamanda sinirlerini de bozuyor.
İşin ilginç yanı, bu
kuşların artık uçacak halleri de kalmamış. Çok gerekirse zar zor birkaç adım
atabiliyorlar ama genel tercihleri hiç adım atmamak yönünde. Kuş dediğin
çatılarda, ağaçlarda yaşar ama bunlar evrim geçirip kuş ile koyun arası bir
hale dönüştükleri için ancak yerde yürüyebiliyorlar. Kanatları artık o
şişkoluğu taşımıyor. Bir gün ortada çöp diye bir şey kalmasa hepsi açlıktan
ölür.
Çöpten beslenmeye o
kadar alışmışlar ki artık hangi dairenin hangi gün balık yediğini bile bilip,
onun artıklarını bekliyorlar. Gideyim de kendi kendime bir şeyler bulayım
günleri çok geride kalmış.
Her şeyi bozduğumuz
gibi bu hayvanların yaşam tarzlarını da bozduk. Yıllar önce Aylin’e okuldan
böyle bir ödev verilmişti. Şehirlerde yaşayarak normal yaşam tarzları bozulan
hayvanlar hakkında bir çalışma yapmıştık. Demek ki bozulmuş dengeler daha o
günlerden belliydi.Yaşam tarzları bozulmuş, kargaların sayısı çok belirgin bir şekilde artmış. Bizler sabah sokaklar bomboşken çok dışarlara çıkmadığımız için, gün içinde bu durumu çok fark edemiyoruz ama ömrü sabahın erken saatlerinde işe gitmekle geçmiş bir insan olarak, ben büyük artışı görebiliyorum.
Bunların böyle katlana
katlana artması ne gibi zararlar doğurur veya istense de önlenebilir mi; onu da
bilmiyorum ama belediyelerin gelip bu hayvanları yok etmesini de hiç arzu
etmiyorum.
Bir şekilde, geniş
kapsamlı düşünerek herkesi kendi yaşam alanlarına döndürecek çözümler
aramalıyız…
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder