Sokaklara dökülüp,
“Ben hakkımı isterim.” diye günlerce yürüyüşler mi yapmışlar? Meydanlarda
mitingler mi düzenlemişler. Ortam buldukları her yerde bu konuyu dile mi
getirmişler? Örgütlenerek bu konuda çalışmalar mı yapmışlar? Yayın organlarında
bu konuda makaleler mi yazmışlar?
Bunlar gibi daha
binlerce soru sorabiliriz. Ne yazık ki, bunların hiçbirini yapmamışlar. Hiç
beklemedikleri ve talep etmedikleri bir anda, çok ileri görüşlü bir dünya
lideri sayesinde, diğer ülkelerde kadınların yıllarca uğraşıp, didinip elde
ettikleri hakları bir anda elde etmişler. Birçok Avrupa ülkesinde bile, kadınlar seçme ve seçilme hakkını çok yakın bir geçmişte elde ettiler. Bundan 100 yıl önce, böyle bir adım atabilmek, nasıl bir cesaretin ve ileri görüşün ürünüdür? Her babayiğit böyle bir harcı karıştırıp da temel atamaz.
Hem binayı yapacaksın, hem de herkes ağzının içine bakarken, bir de cumhuriyet kurmaya kalkacaksın; senin alnından da, ellerinden de öpüyorum Mustafa Kemal Atatürk.
Uğruna savaş
verilmediği için de, 100 yıl ilerisini görebilen muhteşem mavi gözlerin attığı
adımlar, çok da takdir edilmemiş. Oy verme hakkını elde etmiş ama izinsiz yan
komşuya gitme hakkını elde edememiş. Uçurumun büyüklüğüne bakın! Bir yandan
ülkenin kaderi için, ülkeyi yönetecekler için oy verme hakkın var, diğer
taraftan izinsiz bakkala gidemiyorsun.
Çaresiz ve fedakâr
Anadolu kadını, bu iki kayanın arasına gerilmiş ipte, ne yana gideceğini
bilemeden yoluna devam etmeye çalışmış. Bugün de durum halen çok farklı değil.
Kanunlar hakları vermiş ama hakların devamı evlerde teslim edilmiş mi? Bugün,
bu topraklarda yaşayan kaç kadın kocasına sormadan oy kullanabiliyordur sizce?
Konu ister oy
kullanmak olsun, ister başka bir şey; kocasına, babasına, ağabeyine sormadan
adım atamayan kadınlarımız, ne dünyanın birçok ülkesinden daha ileri bir
seviyede haklarının olduğunun farkındalar, ne de böyle bir arzuları var.İzdivaç programlarına çıkan birçok kadın, “Evleneceğim erkek bana nefes aldırmasın, her adımımı kontrol etsin.” diye yorumlar yapıyorlar. Bildikleri, gördükleri durum bu olduğu için, eşit sayılmak veya eşit muamele görmek gibi bir arzuları da yok.
İstememişler ama
rüyalarında bile düşünemedikleri haklar verilmiş. İstemeden geldiği için de hiç
kıymeti olmamış. Şimdi biri çıkıp da bana, hiç anlamadığım, hiç de talep
etmediğim bir şeyler verse ben de ne yapacağımı bilemem.
Sünnet olduğum zaman
bana birçok hediye gelmişti. Oyuncak arabalar, kutu oyunları şunlar, bunlar. Şu
anda hiç hatırlamıyorum ama birileri de minicik bir defter getirip bana verip
gitmişlerdi. Çok da bozulmuştum. Baktım deftere, sadece 3-5 sayfası var. Yazı
yazmaya kalksan yazamazsın. Zaten içinde çok fazla yazı yazacak yer de yoktu.
Üstüne üstlük sayfaların yarısı da yazılıydı.
Sonradan öğrendim ki,
o bir banka defteriymiş ve bana gelen hediyeler arasında maliyeti en yüksek
olanıymış. Ama banka işini hiç bilmediğim için, bir gram takdir etmemiştim. O
minik defterin değerini çok sonra anladım. Meğerse o minik defter 1 torba
plastik araba, 2 torba Kızma Birader oyunundan çok daha değerliymiş. Benim
adıma bankaya o parayı koyan kişi, (o parayı kendi kazandığı için) o defterin
değerini biliyordu ama beyni henüz çok fazla gelişmemiş olan Emin, konuyu anlayamadı.Değerini anlayamadığın bir şeyi, kaybetme korkunda olmaz. Ne zamanki defterin değerini öğrenirsin, o zaman bir telaşa kapılırsın ama senin minik defterdeki para çoktan harcanmış olur.
Ey Anadolu Kadını, minik
defterine sahip çık, o defter milyonların kanıyla, alın teriyle kazanılan
paralarla oluştu. Bu gün bütün detaylarını anlamıyor olabilirsin ama bir gün
kaybedersen çok üzülürsün.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder