Günaydın Dostlar,
“Eskiye rağbet olsaydı
bitpazarına nur yağardı.” demiş büyüklerimiz. Eskiye kimse ilgi göstermez,
herkes yeni şeylerin derdindedir, yeniler ilgi çekicidir demek istemişler.
Gerçekten de yaşadığımız dünyada eskinin veya yıllardır seninle birlikte olanın
çok da bir kıymeti kalmadı.
GSM
operatörünün satış biriminden arayan kızcağız, “İlk günlerden beri bizimle
beraber olduğunuz için size özel çok avantajlı paketlerimiz var.” dediğinde,
“Yeni gelenlere daha güzel teklifler yapıyorsunuz, hangi özel tarifeden
bahsediyorsunuz?” diye cevap verdim. “Ama siz şimdi numara taşıyanlarla kendi
durumunuzu mukayese etmeyin.” gibi bir cevap verdi.
Daha
arkamı dönemeden, virüs koruma programının yıllık ücretine %75 zam yaptığı
mesajını görüyorum. Zammı yapıyorlar ve ellerinde bulunan kredi kartınızla
hemen işleme koyuyorlar. Derdinizi anlatacak bir insan bile bulamıyorsunuz.
“Bir derdiniz varsa bizi aramayın, e-mail yazın.” deseler de zaten ona da cevap
alamıyorsun. Bu ülkede iş yapan her şirketin bir şekilde ulaşılabilir olması
gerektiğini düşünüyorum. Yüzlerce menü ile uğraştırarak tüketiciyi bezdirme
taktiği çok iyi bir davranış değil.
Bu
olaydan ne ders çıkardık? Zaten çok vermezdim ama bundan sonra bu tip emrivaki
yenilemelere sebep olacak hiçbir yere kredi kartı numaramı vermiyorum. Çok arzu
ettiğim bir durumsa aydan aya havale yaparım. Kabul etmiyorlarsa kendileri
bilirler.
Firmalar
böyle yapıyor. Peki, çalıştığımız işyerleri ne yapıyor? “Bizim 60 yaş
politikamız var.” diyorlar. Hatta bunu insan kaynakları politikalarına da
yazıyorlar. Eski girişli olduğumuz için bizler emekli olduk. Bizden sonrakiler
ne yapacak? Şirketler 60 yaşında kapıyı gösterecek, amcalar “65 yaşına kadar
emekli maaşı alamazsın.” diyecekler. Bu insanlar beş yıl boyunca ne yiyip
içecekler?
İşten
çıkarken adalet yok da işe girerken var mı? Kendi adına iyi bir teklif aldığını
düşünerek işe başlıyorsun ve yıllarca ufak tefek zamlarını alıyorsun. Buraya
kadar bir sorun yok. Bir anda tecrübesi, tahsili, yabancı dili, şunu, bunu
senin kadar iyi olmayan biri, senden daha iyi koşullarla işe başlıyor. Sen
eskisin, sesini kes ve otur. O senden daha iyi pazarlık etti veya senden daha
önemli birilerini tanıyor. En çok sevdiğim durum da, “önemli birini tanıyanı
tanıma” durumu. Buna bayılıyorum.
“Patronu
mu tanıyormuş?” diye sorulduğunda, “Yok, patronu tanıyan birini tanıyormuş”
diyorlar. Muhteşem. Ondan sonra da “Çalışanlar neden mutsuz?” toplantıları
yapılıyor. Bir şeylerin adil olmadığı hissine kapıldıkları için olabilir mi?
En
kötüsü de, kırk yılda bir açılan pozisyonları dışarıdan veya başka birimlerden
doldurma arzusudur. “Yüksek seviyede bir masa boşalsa da bir milim ilerlesem”
diye yıllarca beklersin, daha ne olduğunu bile anlayamadan masanın dolduğunu
görürsün. O masayı çok iyi yönetebileceğine inanan ve kriterleri uygun olan bir insanı, aday olarak dahi
görmemek mutsuzluğun sebebi olabilir mi?
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder