Günaydın Dostlar,
Amerika’ya gittiğimiz
ilk yıllarda, Türkiye’ye her gelip gittiğimizde dönerken yanımızda ilaç
götürürdük. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi çok paramızın olmaması, ikincisi
de Amerika’da reçetesiz ilaç almanın imkânsız olması. Allah razı olsun, daha
sonraki yıllarda sevgili Ekrem ağabey ile tanışınca bu derdimiz bitmişti. Ekrem
ağabey her derdimizle ilgilenirdi. Desteğini hiç unutamayız.
İşin komik tarafı, bu
ilaçları hiç kullanamadan kullanım süreleri dolarsa da üzülürdük. Sanki hasta
olsak ve ilaçlar boşa gitmese daha iyi olacaktı. Çocukluk işte. Bu da
gösteriyor ki her aldığımız şeyi “parasını çıkartması” parametresi üzerinden
değerlendiremeyiz. Bazı şeyler gereklidir ve kâr zarar tablosuna bakamazsınız.
Hiç hasta olmasak da Türkiye’den getirdiğimiz ilaçlar (üç beş kutu da olsa) bizim
için bir güvencedir.
Aynen ilaçlarda olduğu
gibi bazı şeylerin değerini ne kadar çok kullanıldıkları ile ölçemezsin. Milyarlarca
dolar harcayarak savaş uçaklarını ve diğer savaş araçlarını satın alıyoruz.
“İlle de savaş olsun da kullanalım” diye bir arzumuz yok. Hiçbir savaşın içine
girmezsek de mutlu oluruz. Savaşa giremedik, paramız boşa gitti diye
dertlenmeyiz.
Allah muhtaç etmesin.
Savaşta filan olmayalım ama mecbur kalırsak da hazır olalım. Uçaklarımızı her
türlü tehdide karşı hazır tutalım. Bakımlarını yapalım, deneme uçuşları yapalım
ve dosta düşmana mesaj verelim.
Sürekli olarak,
“Futbol takımlarını herhangi bir şirket gibi yönetemezsiniz,” diyorlar ve çok
haklılar. Bambaşka bir dinamiği var. Öyle olmasaydı bir yıl içinde sadece 17-18
maç yapmak için milyonlarca lira harcayarak statlar yapmazdık. Bu tip
yatırımlara yılda kaç kere kullanılıyor diye bakamayız. Gereklidir nokta.
“Sadece üç ay
kullanmak için yangın uçağı sahibi olmak çok maliyetli bir iş.” diyemeyiz.
İnsanları, hayvanları, bitkileri, şehirleri, kasabaları, köyleri, geleceği,
umutları kaybetmek de çok maliyetli bir iş. Üstelik burada kaybettiklerimizi
bir daha yerine koyamıyoruz.
“Hadi hemen ağaç
dikelim” kampanyaları çok iyi niyetli çabalar olsa da ben bugüne kadar
ormanların geri geldiğini hiç görmedim. Muhakkak bir yerlerde başarılı olmuş
örnekleri vardır ama ben genelde yanan ormanların yerine ağaç değil beton
dikildiğini görüyorum.
Dünyanın düzeni
bozuldu. Havalar ısındı ve ısınmaya da devam edecek. Böyle bir ortamda nasıl
olur da envanterimizde sıfır yangın söndürme uçağıyla sezonu açarız. Üç adet
kiralık uçakla bu koşullarla başa çıkabilir miyiz?
Zararın neresinden
dönersek kardır. İşletme maliyetine bakmadan acilen 8-10 tane yangın söndürme
uçağı siparişi vermeliyiz. Her şeye para bulabilen ülkemiz, buna mı para
bulamıyor? Her konu ile ilgili uçağımız var ama bir tane bile yangın söndürme
uçağımız yok. Helikopterlerle ve itfaiye araçlarıyla bu boyuttaki yangınlarla
başa çıkamayız.
Akdeniz’e kıyısı olan
ülkelere baktığınızda, hemen hemen hepsinin en az 20 tane yangın söndürme uçağı
olduğunu görebilirsiniz. Bütün bu ülkeler de finans özürlü değil. Gerekli
olduğunu ve olacağını bildikleri için almışlar. Keşke hiç yangın olmasa da
bütün sene bu uçaklara boşu boşuna masraf ettik diye dertlensek.
Dünya her geçen gün
ısınıyor. Bir de bizim her türlü kazaya ve ihmale açık yapımızı düşünürseniz,
bu tip faciaların (maalesef) önümüzdeki yıllarda da devam edeceğini
öngörebiliriz. Mangal merakımızdan anız yakmamıza kadar her türlü (ormanlar
açısından) riskli işin içindeyiz.
Naçizane görüşüm, yaz
aylarında ormanlara girişin yasaklanması yönünde. Bunu yazarken benim de
kulağıma hoş gelmiyor ama başka türlü de koruyamıyoruz. İster hainler yaksın,
ister beton dökme derdinde olanlar, ister tiryakilikten kurtulamayanlar, ister
sıcak havalar hepsi aynı noktaya varıyor ve ormanlar yok oluyor.
Çok az kalmış olan
ormanlarımızı gözümüz gibi korumak hepimizi en önemli görevlerinden biridir.
Ülkemize sahip çıkalım.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...