Günaydın Dostlar,
Hep aklımızda olduğu için arkadaş ortamlarında sık sık söz Gülgün’e
geliyor. Allah’ın takdiri olduğunu hepimiz çok iyi bilsek de bu erken vedaya
hiç alışamadık.
Ne zaman söz
Gülgün’den açılsa herkes güzel gülüşünden bahsediyor. Gülgün ile özleştirilen
en önemli parametrelerden bir tanesi hakkını vererek yaptığı gülüşler.
Gerçekten de çok güldük, çok güzel günler yaşadık. Gülgün sorunlarını dışarıya
yansıtmayı çok sevmediği için birçok kişi hayatı hep gülücüklerden ve şen
kahkahalardan ibaretti zannediyor ama maalesef gerçek her zaman öyle değildi.
Dün akşam dikkatimi
çekti. Ben kimse hakkında Gülgün kadar çok yazı yazmamışım. Hepsi de sıkıntılı
yazılar, hepsi de arkasından çok sohbet ettiğimiz, çok şarap içtiğimiz, çok
hüzünlendiğimiz yazılar. Babasını çok erken yaşta kaybetmekle başlayan ve
Sevgili Burhan’ı çok erken bir yaşta kaybetmemize kadar uzanan çok gerçek bir
yaşam var o kahkahaların arkasında. Melek gibi bir insan olan Burhan’ın erkenden
aramızdan ayrılması beni de çok üzmüştü. O sabah erkenden uyandım ve tatsız bir
haber alacağımı adım gibi hissediyordum. Sabahın erken saatlerinde o duygularla
“Burhan Erbilek” (17/12/2014) yazısını yazdım. O bir yazı değil, hislerimin
dertleşmesiydi.
Gariptir bu hayat, yarın ne olacağı hiç belli olmaz. Daha Burhan’ı kaybetmenin üzüntüsünü ve
şaşkınlığını atlatamadan dört gün sonra Gülgün’ün yaş günü geldi. Hayat böyle
bir şey işte. Tanıdığım en güçlü ve mücadeleci insanlardan biri olan Gülgün,
yaşanan her türlü zorluğa karşın hep yoluna devam etti. Hayatın dağıttığı
elleri en iyi şekilde oynamaya çalıştı. Doğum günü sabahı bir kere daha
hislerimi kâğıda döktüm. Belki herkese bir milim moral olur umuduyla içimdeki
gerçekleri paylaştım. İçini içinde tutan Gülgün, her şeye rağmen yoluna devam
ediyordu ve devam etmek zorundaydı. Minik Gülgün’ün yazısının ismi de kendi
gibi “Gülgün” oldu (20/12/2014).
Burhan'ı kaybetmemizin
üzerinden tam bir yıl geçmiş olsa da anılarımız halen çok tazeydi. İyiler hep mi erken
gitmek zorundaydı? Defalarca dünyayı dolaşmış olan bu mütevazı insan neden bu
kadar çabuk gitmişti. Türkmenistan’ın meçhul hava yapısından o da mı nasibini
almıştı? 365 gün geçmiş olmasına rağmen halen Burhan hakkında bir şeyler yazmak
istiyordum. Kendi canıyla uğraşırken son enerjisiyle hastaneye beni ziyarete
gelişini ve yüzündeki melek gibi ifadeyi unutamıyordum. Bilmesen hiçbir derdi
yok zannedersin. “Burhan Kaptan” yazısı o günlerde yazıldı. Bir kere daha
Burhan’ı anlatmaya çalıştım.
Burhan çok iyi bir
Fenerbahçeliydi. En keyifli anlarından bir tanesi Fener’in maçlarını izlediği
anlardı. Burhan izliyordu ama bizim takım sürekli olarak Burhan’ı üzüyordu.
Fenerbahçe’nin maçı vardı ve bir kere daha Burhan’ı kaybettiğimiz günlere gelmiştik.
Fenerbahçe’ye yönelik bir yazı yazdım. Takım için oynamıyorsunuz, bizleri de
çok üzüyorsunuz ama en azından artık Burhan’ı üzmeyin, dedim. “Burhan İçin”
(17/12/2018) yazısı da bu duygularımın neticesinde ortaya çıktı. Bu kadar iyi
bir insanı bu kadar çok üzmeye Fenerbahçe’nin bile hakkı yoktu.
Geçen sene doğum
gününde Sevgili Gülgün hiç iyi değildi. Yıllar süren ağrılar ve çetin tedavi
süreci artık onu çok yormuştu. “Gülgün Allah aşkına boktan bir hastalığa
yenilmeyeceksin.” diye moral vermeye çalışsam da çok düştüğünü de
hissediyordum. Her gün bir şekilde haberleşiyorduk. Nefes sıkıntıları
iletişimimizi WhatsApp yazışmaları ile sınırlamış olsa da günde en az üç beş
kere yazışıyorduk. O kadar derdin sıkıntının arasında “Beni bu halimle güldürdün
ya ne diyeyim sana.” dediği de oluyordu. Bütün bir gün hiç yazmadığı günlerde
de çok da iyi olmadığını anlıyordum. Sürekli olarak sen savaşçısın, bu savaşı
da kazanacaksın, diyordum ve doğum gününde “Savaşçı” (20/12’2020) başlıklı
yazımı yazdım. Mutlu olmuştu ama rezil hastalık da bir yandan onu hiç yalnız
bırakmıyordu.
Gülgün çok savaştı,
yıllarca savaştı. Çok ağrılı, sancılı ve sıkıntılı günlerden geçti. Bana da
“Benim yazımı da yazacaksın, ona göre.” diyordu. “Ben senle ilgili çok yazı yazdım,
boş lafı bırak da tedavi sürecini tamamla.” diyerek konuyu değiştirmeye
çalışıyordum ama yemiyordu. Cin gibiydi, onu kandırmak kolay bir iş değildi.
Soyadı gibi çok savaşsa da Gülgün’cük sonunu getiremedi. Hepimizi çok derin
üzüntülere boğarak çok yağmurlu bir günde son defa arkasına bakarak gitti.
Aralıksız yağan yağmura karışan gözyaşları Karacaahmet’in dar yollarından
aşağılara doğru aktı gitti. Bana da ayrılıktan üç gün evvel yazdığı son mesajı
kaldı. O sabah çok büyük bir üzüntüyle “Gülgün Erbilek” (05/07/2021) yazısını yazdım. Bir
yıl önce kaybettiğimiz sınıf arkadaşımız Ferda’nın üzüntüsü içimizdeyken bir de
Gülgün’ü çok erken yaşta kaybetmek çok fazla gelmişti.
Gülgün ve Burhan
ömrümüzün son anına kadar hep kalbimizde olacak. Acısıyla, tatlısıyla yolumuza
devam edeceğiz. Onları andığımız zaman güleceğiz de ağlayacağız da ama
içimizdeki yerleri hiç azalmayacak.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Her zaman pozitif ve güleryüzlüydü.Kimseyi kırmamaya özen gösterirdi. Eşiyle beraber Mekanı cennet inşallah.
YanıtlaSilHiç unutulmayacak, mekanı cennet olsun 🙏🙏🙏
YanıtlaSilAllah rahmet eylesin mekanı cennet olsun 🤲
YanıtlaSilMekânı cennet Allahın rahmeti ve dualarımız üzerine olsun inşallah amin.
YanıtlaSilAmin 🙏🙏
SilHem candan hem güleryüzlü hatta gözlerinin içi gülen biriydi. Onun gibi biriyle çalışmış olmaktan onur duyuyorum. İyi ki diyebileceğim sayılı kişilerden biridir. Nurlar içinde uyusun🙏
YanıtlaSilAllah rahmet eylesin çok erken kaybettik, galiba iyi insanlar erken gidiyor. Nur içinde yatsınlar🙏
YanıtlaSilMekanı cennet olsun, iyi bir insandı.
YanıtlaSil