Günaydın Dostlar,
Her gün bir şeyler
patlıyor. Ya döviz patlıyor ya da müthiş bir haber. Her haber “büyük bomba”
denilerek anlatılıyor. Her şeyin sürekli patlamasından bıktık, usandık. Artık
hiçbir şeyin patlamadığı günler istiyoruz.
O kadar bıktık ki ne
iyi ne kötü hiçbir türlü patlama duymak istemiyoruz. Sakin günlere hasret
kaldık. Haber kıtlığı yaşanırsa (bu ülkede çok zor ama) dedikodular patlıyor
veya bizim beceriksiz takımların emekli olmuş futbolcu transferleri patlıyor.
“Fenerbahçe bombayı
patlattı.” gibi laflardan çok sıkıldım. Nedense patlamalar hep transfer
masalarında oluyor. Sahalarda o patlamaları hiçbir zaman göremiyoruz.
Transferin nükleer bombaları, sahaya çıkınca havası alınmış balon gibi
oluveriyorlar.
Bizler zaten patlamalar
konusunda büyük travmalar yaşamış bir nesiliz. Patlama haberleri bize
çocukluğumuzu hatırlatıyor. En gündemde olan konu da tüp patlamasıydı. Ben
Ankara’da büyüdüğüm için çok fazla tüple haşır neşir olmadım ama İstanbul’a her
gediğimizde tüplerle bir kere daha tanışırdık. Dedemlerin evinde tüp olmasa da
birçok evde vardı.
En çok evdeki tüplerle
haşır neşir olsak da diğer yerlerdeki tüpler de patlardı. Bunların da en
meşhuru, hastanelerden tutun da üretim tesislerine kadar birçok yerde
kullanılan oksijen tüpleriydi.
Genç arkadaşların
aklına bile getiremeyeceği bir diğer konu da şofbenlerin patlamasıydı. Ne
olurdu da patlardı bilmiyorum ama su yeterli gelmeyince alev söner ve bir çeşit
gaz birikimi olurdu diye hatırlıyorum. Maalesef bu şekilde zehirlenen çok fazla
insan da oldu.
Şofben patladığı zaman
banyo harabeye dönerdi. Duvardaki fayanslar bile yerlerinden çıkardı. Hepimiz
korkuyla şofbenin sesini dinlerdik. Ses normal geliyor mu acaba diye tetikte
olmanız gerekiyor. Aksi takdirde zehirlenmeden tutun da banyonun başınıza
yıkılmasına kadar her şey başınıza gelebilir.
Tüp patlaması kadar
yaygın olmasa da ara sıra elektriksel patlamalar da duyardık. Elektrik
trafoları ve panoları da patlardı. Ben son zamanlarda böyle bir haber duyduğumu
hatırlamıyorum. Ne olurdu da bunlar patlardı? Hiç hatırlamıyorum. Muhtemelen bir
şeyler kısa devre yapardı. Bir diğer gerçek de bu tip patlamaların genellikle
bakım onarım çalışmaları sırasında olmasıydı. Durup dururken patlama ihtimali
daha azdı.
Bakkaldan aldığımız üç
kuruşluk naylon topların iki vuruşta patlamasını daha önceki yazılarımda
belirtmiştim. Her gün top parası istemekten bıkmıştık. Yanılmıyorsam fiyatı da
25 kuruştu, daha sonra 50 kuruş oldu. Eminim aileler de top parası vermekten
bıkmıştı. Güzel futbol topları vardı da biz mi oynamadık? Gerçek bir futbol
topu alabilmek hayal gibi bir şeydi.
Her ne kadar “patlama”
kelimesi son yıllarda büyük haberleri vurgulamak için kullanılsa da bizler için
genelde negatif bir anlamı vardır. Bu sabah aklıma gelen ana konuları yazmaya
çalıştım. Bunların dışında da çok geniş bir yelpaze var. Ne telefonumuz
patlasın ne de ödümüz. Allah hepimize patırtısız, gürültüsüz, patlamaları
olmayan güzel bir hayat nasip etsin.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...