Günaydın Dostlar,
Bugüne kadar hiç
görülmemiş bir aşk görmek istiyorum. Paramparça, minicik aşkların birleştirilmiş halini
değil; bağımsız, daha önceki hiçbir aşka benzemeyen, kocaman, yekpare bir aşk görmek istiyorum.
Çok mu fazla bir şey istiyorum?
Geçmişin milyon kere yaşanmış aşklarına benzemeyen bir duygu ve tek başına bir
aşk istemek, çok mu yanlıştır?
Bakmadan görülen,
konuşmadan duyulan, dokunmadan elini, yüreğini yakan bir aşk istiyorum. Mecnun
bile duyduğu zaman, “Ne aşkmış be kardeşim!” demeli.
Benim istediğim aşkta birinin zengin, birinin fakir olmasına da gerek yok. İkisi de her gün işine
giden, ayağını yorganına göre uzatan, orta halli insanlar. Akşam olunca
istedikleri yere uzatabilirler ama gün içinde yorganın sınırlarını geçmiyorlar.
Hayatın içinden, sokaktan, gerçekten bir aşk olsun. Türkan Şoray aşkı
istemiyorum. Biri Marmara’nın bir ucunda olsun, diğeri Boğaz’ın öbür ucunda.
Aşkları ile dağları değil, trafiği delsinler. Dört vasıta ile gidip beş vasıta
ile geri dönsünler.
Yapmacık ağlamaların
sular altında bıraktığı bir aşk da görmek istemiyorum. O kadar büyük bir aşk
olmalı ki ağlarken her an yüreğimizin yarısı gözyaşlarından süzülüp dışarı
çıkacakmış gibi hissetmeliyiz. Kaldırım kenarlarında akan gözyaşlarında
çocuklar kâğıttan kalpler yüzdürmeliler.
Kalplere sığmayan,
dudakları yakan, gözleri nemlendiren bu aşk, bu dünyada yaşanmalı. Jüpiter’de
yaşanıyormuş hissine kapılmamalıyız. Onu ne kadar çok sevdiğini düşündüğün
zaman, miden bir garip olmalı; yaşam fonksiyonlarının düzeni bozulmalı. Kendini
her an onun kokusunu alıyormuşsun gibi hissetmelisin. Dünyanın öbür ucuna da
gitsen onun kokusu her zaman seninle gelmeli.
Gerçek bir aşk olmalı.
Aşkından gebermelisin ama sabah yine de işine gidip güncel konularla
uğraşmalısın. Aklının yarısı işinde olmayabilir ama olsun, hayatın gerçekleri
böyle bir şey. Sen aşkından ölüyorsun diye kimse sana “İşe gelme.” demez.
Masanın yanına
gelenler tabii ki aşkın değil ama senin gördüğün onun gözleri, onun saçları,
onun dudakları, onun kırmızı kazağı. Her zamanki gibi aldığın koku onun kokusu.
Senin kalbin bu kadar yükselmişken petrol fiyatları yükselse ne olur,
yükselmese ne olur. Dünyanın bütün petrolünü onun bir tek saç teline
değişebilir misin?
Evet, böyle bir aşk
istiyorum. Eskinin yamalı aşklarından çok sıkıldım. Sabah sabah kocaman bir aşk
da nereden çıktı? Nereden çıkacak, hayatın içinden çıktı. Sokaktan çıktı,
yaşamdan çıktı, gördüklerimizden çıktı, duyduklarımızdan çıktı. Fabrikalarda
imal edilen, menfaat mayalı tek tip aşklardan çıktı.
Biraz Belgin Doruk’tan
çıktı, biraz da Hale Soygazi’den. En fazla da Filiz Akın’dan çıktı. Onun su
gibi zarif güzelliğinden çıktı. Bazı insanlar doğuştan zariftirler. Büyük
sıkıntılarla boğuşsalar da hayatlarının son gününe kadar da hep zarif yaşarlar.
Ben, her konunun kişiye
özel olması gerektiğini düşünen bir insanım. Bakkaldan ekmek bile alıyorsan senin ekmek alışın sana özel olmalı. Aşklar için de öyle. Aşkın büyüsü,
özelliği, güzelliği hepsi diğer aşklardan farklı olmalı. En başta da muhteşem
bir heyecanı olmalı. Heyecandan sık sık iştahın kaçmalı. Uyku zaten yok. Her
buluşmaya koşarak gitmelisin. Zaman öyle bir geçmeli ki “Keşke günler daha uzun
olsa.” diye düşünmelisin.
Kimi baş başa şarap
içmek ister, kimi kavun suyu. Hiç sorun değil. Konu ne olursa olsun yaşananlar,
arzular, hissedilenler, gözyaşları, gülümsemeler hepsi farklı olmalı. İster
dizilerde olsun, ister sokakta. Ben artık aynı tip aşklardan çok sıkıldım.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…