Her zaman olduğu gibi,
yine sevgili kızımla İzmir’de çok güzel vakit geçirdik. Hem işimizi hallettik,
hem de gezdik eğlendik. Ayıptır söylemesi çok güzel akşam yemekleri de yedik.
Bu yemeklerin bir tanesinde 18 yıldır görmediğim bir arkadaşımla ve sevgili
kızıyla buluşmak da ayrı bir güzellik oldu.
Çok fazla İzmir’de
bulunmuş ve orada çok fazla dostu olan bir insan olarak, herkes gibi ben de
İzmirlilerin tez canlı yapısını çok iyi bilirim. Her İzmir’e gittiğimde sürekli
koşturmaca içinde olan yaşam tarzlarına ayak uydurabilmek için ben de koşturur
dururum.Enerji dolu ve hızlı yaşam tarzı tamam ama bu sefer gördüm ki, sevgili İzmirliler bu konuyu biraz daha da abartmışlar.
Cumartesi öğleden sonra İzmir’e vardığımda bindiğim taksici amca, otobana çıktıktan sonra kendini Niki Lauda zannetmeye başladı. Ben de önde oturduğum için, ne kadar hızlı gittiğini görmek çok kolay olmuyordu ama bir ara gözümün ucuyla baktığımda 170’den daha yüksek bir hızla gittiğini gördüm.
Amcaya dönüp, “benim
acelem yok, bu kadar hızlı gitmenize gerek yok” dedim fakat amca, gıcık gıcık
bana baktıktan sonra, “ama benim acelem var” diye cevap verdi. “Aceleniz de
olsa, siz yine de biraz yavaşlasanız iyi olur” deyip, ben de 5 numaralı ters ve
asabi bakışlarımı yaptım. Bizim taksici amca, bakışlarımdan etkilenmiş olacak
ki, 130’a düştü. Daha sonra da trafik arttı ve bir daha da hızlanamadı.
Ben cumartesi günü
gittim, Pazar günü de Ankara’dan kızım geleceği için, onu karşılamaya bir kere
daha havaalanına gitmem gerekti. Ne yaptık? Aynen öyle. Bindik bir taksiye, bir
kere daha Adnan Menderes’in yollarına düştük. Her taksici gibi bu da hemen o
kritik soruyu sordu. “Otobandan mı gidelim ağabey?” “Tamam, otobandan gidelim”
dediğimde de, bir kere daha kendimi Formula I yarışının ortasında buldum.
İlk günkü amca en
azından deliler gibi basıyordu ama riskli işler yapmıyordu. Pazar gününün
amcası, hem hızlı gidiyordu, hem de bulduğu en ufak bir boşluktan geçmeye
çalışıyordu. Nasıl bir çılgınlık, anlatamam. Bu arada hemen belirteyim; bu amcaların
ikisinin de yaşları benden büyüktü. Anlayacağınız, her zamanki gibi laf olsun
diye amca demiyorum. Ben, 30-40 dakikada filan gideceğimizi düşünürken, 20 dakikada kendimi havaalanında buldum. Bir bakıma da iyi oldu, bana da kuşum gelmeden bir şeyler yiyecek vakit kaldı.
Aylin geldikten sonra, üçüncü taksi yarışımız için hazırdık. Gaziemir’i filan geçip de otobana çıkar çıkmaz, amca direk 170’e vurdu. Bu sezon, saatte 170 km hızla gitmek, İzmir’de çok moda. Biniyorsun taksiye 5 dakika sonra 170 gitmeye başlıyorlar. Yol bomboştu ama yine de bu kadar hızlı gitmenin anlamı ne?
Bizim anlayamadığımız başka bir gerçek var diye düşünüyorum. Bu kadar çok basınca, taksimetre de çok basıyor herhalde. Bir diğer ihtimal de, müşteri kapma yarışı. Hemen Emin’i başlarından defedip, geri gidip yeni müşteri almak istiyorlar.
3. amca da benden
büyüktü ama onun bir başka özelliği daha vardı. Araç 170 gidiyor ve amcanın
gözleri kapalı gibi duruyordu. Ne zaman baksam, hep kapalı gibiydi. “İnşallah
alt kısımlarında bir yerlerde azıcık da olsa bir açık kısım vardır” diye
düşündüm…
Sevgili İzmirli
kardeşlerim, dostlarım; bu aceleci hallerinize artık bir son verin. Siz son
sürat yaşamaya alışmışsınız ama biz İstanbullular korkuyoruz. Biz geldiğimiz
zaman biraz yavaşlarsanız çok memnun olacağız.
Otobanda hız
limitlerini aşmayın, emniyet şeridine girmeyin, riskli işler yapmayın,
hepsinden de önemlisi Allah’a emanet olun
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder