Her sabah, şehrin büyük
bir kısmının uyuduğu saatlerde mahallemizin sokaklarında yürüyüş yapmaya
çalışıyorum. O saatlerde uyumayanlar da zaten çoktan işe başlamış oluyorlar.
Erenköy sokaklarında Cadde’nin de bir kısmını içine alan minik bir yürüyüş güzergâhım
var. Çok günümdeysem en fazla 4,5 km oluyor. Normalde 4 km’den az oluyor.
Bu sabah yine minik
yürüyüşüm için hazırlık yaparken gözüm dolabın köşesindeki Coca-Cola
tişörtlerine takıldı. On yedi yıl boyunca ne verdilerse hepsini biriktirmişim.
Yemeklerde, toplantılarda, yılsonu değerlendirme organizasyonlarında,
eğitimlerde, orada, burada verilen tişörtlerin hepsi duruyordu.
“Madem burada
duruyorlar, Hatice Teyze de tatile gitmişken ben bunlardan bir tanesini giyeyim”
diye karar verdim. Yıllardır orada durduklarına göre, demek ki çok fazla
giyebileceğim bir ortam olmamış. Teyze dönene kadar bana zaman kazandırırlar. Bundan
daha iyi bir taşla iki kuş vurma durumu olabilir mi?Giydim Coca-Cola kırmızısı tişörtümü çıktım yola. Asansörde aşağıya doğru inerken de kendi çapımda ısınma hareketleri filan yapıyorum. Uzanıyorum, eğiliyorum, çömeliyorum kalkıyorum.
Tam çömelmiş bir
durumda hareketlerimi yaparken, bir yandan da telefonuma bakıyordum ki, bir
anda asansör duruverdi. “Ne oluyor?” bile diyemeden, bizim emekli teyze ile göz
göze geldik. Kadıncağız çok nazik bir tavırla “Nasılsın Emin Bey oğlum?” dedi
ve gözlerime baktı. Çömelmiş halimle “Çok iyiyim sağ olun” diyebildim. Ne
diyeceğini bilemeyen kadıncağız, “Tişörtün çok güzelmiş” dedi ve kapattı
kapıyı. Tuvalette yakalansaydım herhalde çok daha kötü olmazdı.
Teyzeyi atlatıp yola
çıkabildim ama bu sefer de yoldaki köpekler Coca-Cola kırmızısını çok sevdiler.
Yüzlerinde adeta bana saldırmak istiyorlarmış gibi bir ifade vardı. Bazısı da,
“Ya git işine, sabah sabah başımızı belaya sokma” gibi bakıyorlardı. Bir kısmı
da sıcaktan mayışmış yerlerde yatarken şöyle bir bakıp, sonra bir daha
bakıyorlardı.
Tişörtü giydik ama
sonuçta bunlar yıllar önce verilmiş tişörtler. O günden bugüne kadar da
(ayıptır söylemesi) götümüz, göbeğimiz azıcık büyüdü. Kırmızı tişörtümün içinde
ağlara sıkışmış balık gibiyim. Hiç giyilmediği, hiç yıkanmadığı için “yıkandı
da çekti” bahanesinin de arkasına sığınamıyorum.
Köpekleri atlatıp
Cadde’ye çıktığımda, daha iki adım atmadan içi Coca-Cola ürünleri ile dolu bir
minibüs ile karşılaştım. Adamlar bakkala ürün indiriyorlardı. Bir anda
karşılarında yaşı yarım asırdan büyük Coca-Cola tişörtlü bir adam görünce ne
yapacaklarını bilemediler. Karşılıklı uzun uzun bakıştık. “Bu da nereden çıktı
şimdi sabahın bu saatinde?” der gibiydiler.
Minik yürüyüş
güzergâhımın son dönemecinde, Noter Sokak’tan yukarı doğru çıkarken, bu sefer de
karşıma dağıtım kamyonu çıktı. Dağıtım kamyonu kenara park etmiş, amcalar da
doldurmuş bir sürü koliyi el arabasına yolu karşıdan karşıya geçiyorlardı.
Coca-Cola kırmızısı adamı görünce on üç saniye kadar yolun ortasına
kalakaldılar. Kimseyle bu kadar uzun bakışmamıştım. Amca bir kendine baktı, bir
de bana baktı; hemşerisi filan zannetti. Bu arada, yol ortası bakışması
neredeyse ezilmeyle sonuçlanıyordu.Yollarda karşınıza her şey çıkabilir, yolların insana ne getireceği hiç belli olmaz. Emin’in de bugün bakışmadığı insan kalmadı. Coca-Cola tişörtüm çarpıcı rengi ve albenisiyle çok ilgi çekti. Önümüzdeki günlerde bir de Fanta tişörtümü deneyeceğim.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Coco Cola kırmızısı candır. Olsa da giysek 🤣🤣
YanıtlaSilGünaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...