Günaydın dostlar…
Mazhar Fuat Özkan’ın
çok güzel bir şarkısının içinde “Vitaminler avuç avuç siren sesleri her yerde”
diye bir kısım vardı. Onlar yeni kıtadan söz ediyorlardı ama avuç dolusu
vitaminler ve çakma ilaçlar artık en yakınımızda.
Etrafımız tabletler,
şuruplar, iğneler, serumlar, tozlar, yağlar ve daha birçok şey ile sarıldı.
Salgının da katkısıyla televizyon kanalları, radyolar ve sosyal medya bu tip
ürünlerin reklamlarıyla doldu taştı.
Çok fazla ilaç ve
türevlerini kullanır olduk. Her dert için bir hap var. Kimle konuşsanız herkes
bir şeyler alıyor. En yakınımdakiler bile ne duyuyorlarsa alıyorlar. “O içtiğin
hap ne işe yarıyor?” diye soruyorum, Örnek olarak, “Cildi gençleştiriyormuş”
diyorlar. “Kim söyledi?” diye sorduğumda da aldığım iki tane standart cevap
var; ya internet söylemiştir, ya da bir yakınımız.
Internet çok faydalı
olmakla beraber bazı konularda da bizi yanlış yola saptırabiliyor. Artık her
şeyin cevabını doktorlarda değil de internette arar olduk. Her insanın
bünyesinin çok farklı olduğunu unutmayalım. Bir insana çok iyi gelen bir tedavi
şekli başka birine hiç iyi gelmeyebiliyor. Hiç doktora görünmeden ilaçlarla
görücü usulü evlilikler yapmayın.
Bünyeler farklı olduğu
gibi, vitaminler ve benzeri ürünler de çok farklı. Suda eriyeni var, yağda
eriyeni var, vücutta birikim yapanı var, fazlası vücuttan atılanı var, alerji
yapanı var, pahalısı var, ucuzu var; kısacası derya deniz bir konu.
Bu tip katkı
maddelerinin bir de modası var. Rahmetli babam da prostat sorunları vardı. O
zamanlarda da Saw Palmetto Berries modası vardı. Her ortamda prostata çok iyi
geldiği konuşuluyordu ama yıllar içinde modası geçti. Bunun gibi yüzlerce örnek
verebiliriz. Ben Amerika’dan her Türkiye’ye geldiğimde kutu kutu getirirdim.
Sonra Türkiye’de de satılmaya başlayınca kimse yüzüne bakmaz oldu.
Likopen modası çok
uzun sürdü ama artık günümüzde adı bile geçmiyor. Neden? Modası bitti de ondan.
Artık başka şeyler pazarlanıyor. Ne maça çayı kaldı, ne de kupa kahvesi her
şeyi denedik.
Salgın vesilesiyle
ilaç olmayan ilaçlar da çok arttı. Yüzlerce binlerce çeşit var. İşin sonu
ticaret olduğu için de hepsinin kullanımı çok uzun süreli. “Bel ağrısına iyi
geliyor” diyorlar. “Ben şimdi bunu kullanırsam bel ağrılarım geçecek mi?” diye
sorduğumda, “Öyle hemen olmaz bilmem kaç ay günde üç tane alman lazım”
diyorlar. Aylar, bilmem kaç tane filan derken bir bakıyorsunuz sizin paralar
başkasına ilaç olmuş.
Geçen sabah bu
yazıları yazarken radyoda D vitamini reklamı duydum. “Salgın günlerinde
muhakkak D vitamini takviyesi yapmalısınız” diyor. Ben şimdi sade bir vatandaş
olarak gidip D vitamini alıp içmeye mi başlamalıyım? Ne kadar alacağım da
belirsiz. Fazla kullanımının muhakkak bir yerlere zararı vardır. Tabii süre de
önemli. Bir hafta mı kullanmak gerekli, bir yıl mı? Belki de yeterli güneş
gördüğüm için benim vücudumun D vitaminine ihtiyacı yoktur.
Ben bu işin uzmanı
değilim ama naçizane tavsiyem etraftan duyma sözlerle ilaç veya benzeri
ürünleri almamanızdır. Bu iş için yıllarca okumuş insanlar var, muhakkak
onlardan yararlanın. Bunların içinde çok yararlıları da vardır, hiçbir işe
yaramayanları da. Umut sattıkları için de hepsi gayet pahalı. Bir antibiyotik
alıyorsunuz onun bile bir sürü yan etkisi olabiliyor.
Bu hayatta genellikle
hiçbir şeyin tek bir yanı yok. Bir şeylere iyi gelen şeyler, başka bir şeylere
zarar verebiliyor. Hiçbir şeye iyi gelmeyip sadece zarar veriyor da olabilir.
Ben şimdi gidip
sevgili doktorum Pınar Hanım’a danışacağım ve o ne derse onu yapacağım. Mahalle
baskısıyla hiçbir şey almam. Pınar Hanım tavsiye ederse akan sular durur.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Çok haklısın. En doğrusu rutin tahlilleri yaptırıp doktora gitmek. Bu yıl hem benim hem de Uğur'un D vitamini eksik çıktı. İkimiz de farklı doktorların verdiği farklı D vitamini takviyelerini kullandık
YanıtlaSilGünaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...