Beklenti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beklenti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Benim Halen Umudum Var...

Günaydın dostlar...

Ferdi baba “huzurum kalmadı” diyor ama ben onu eskiden hep “umudum kalmadı” diyor zannederdim. Belki de çok farklı değil ama huzurunuz kaçsa da, umut her zaman vardır. Oranı yüksek olabilir veya çok az olabilir ama umut her zaman vardır.

Düşündüğünüz zaman, biz aslında hiçbir şeyi bilmiyoruz, hep umut ediyoruz. Yola çıkarken, gideceğimiz yere muhakkak varacağımızı düşünüyoruz ama aslında bilmiyoruz, sadece umut ediyoruz. “Ağabey saat 3’te caddede buluşalım” derken, bütün yaptığımız saat 3’te orada olmayı umut etmektir.
Yola çıkmak demişken son günlerin favori konusu yüksek hızlı trenimizden bahsetmeden olmaz. Pendik – Ankara 4 saat. Pendik’e vardıktan sonra oradan Mecidiyeköy’e gitmek 4,5 saat ama o ayrı bir konu. Nedir 4 saat? Varış süresi değildir. 4 saatte varma umududur. Trenlere meraklı bir insan olarak en kısa zamanda ben de bu treni deneyip bu umudu taşımak istiyorum. Umarım kıçı, başı kopmadan Ankara’ya varır da, umudumu boşa çıkarmaz.
Umut hayatımızın her aşamasında yerini alır. Kalp bu, gider sever birini. Hiç bilmediği, görmediği insanı da sevebilir. Peki, o insan da seni sever mi? Bilemezsin, sadece umut edebilirsin. Seni, o insana kalbini açtıran, onun da seni seveceği umududur. Kimse oturup da, "O beni sevmese de fark etmez, ben onu seveceğim" hissiyle yola çıkmaz.

O da seni düşünüyor mudur acaba? Kim bilir. Belki düşünüyordur, belki de umurunda bile değilsindir. Belki de seni çoktan unutmuştur ama bunu kabullenmek içindeki umudu öldürmektir. Yapamazsın, içindeki umut fışkırmasa da, kombi alevi kadar yanmaya devam etsin istersin. Minik alev söndüğü gün; bütün oda, bütün ev, her yer kapkaranlık olur. Meğerse o minicik alevmiş her yeri aydınlatan.

Umut her şeydir. Umudun olmadığı yerde ışıklar söner, ortamı soğuk ve karanlık bulutlar kaplar. Hayatta umudunu kaybetmekten daha kötü bir şey yoktur. Zavallı insanları radikal işlere sürükleyen de kalplerindeki biten umutlardır.

Umut olmasa, averaj yılda bir seçim kaybeden Kemal amcam halen seçimlere girer mi? Bir dakika bu kötü bir örnek oldu. Doğru söylüyorsunuz, bence de bu sayılmaz. Onlar politikacı, koltuk sevdası filan oralarda başka parametreler var…

Kalplerimizdeki umuttur bizi bu takımların peşinden koşturan, hayatımızın en önemli parçası haline getiren. Her sene şampiyon olma umuduyla başlarız sezona. Bizim gibi fakir ülkelerin futboldan sonraki ikinci gerçeği de televizyon dizileridir. Ebe nine uçurumdan düşer ve iki dakika sonra dizi yaz tatiline girer. Şimdi 3 ay boyunca bekle dur "Acaba ebe nine yırtacak mı?" diye. Kimseye söylemesek de, bütün yaz boyu "yırtar inşallah" diye umut ederiz.
Her zaman söylediğimiz gibi, insanları yaşatan kalplerindeki umutlardır. Konu ne olursa olsun içimizde bir umut taşırız. Yeni bir iş bulma umudu, okulu bitirme umudu, para kazanma umudu, hepsi birer umuttur. Burada ihtimali en az olan umut da, piyango kazanma umududur. O minicik umut, insanlara yıllarca bilet aldırır.
Umutlarınızı iyi saklayın ama hemen elinizin altında, kolay erişilebilir bir yerde olmalarında da yarar var. O gün geldiğinde umut deposundan hemen çıkartabilmeniz lazım.

Beyninizin minicik bir kısmında umutlarınız her zaman hazır beklesin. Umutlar ne çok yakın, ne çok uzak ama hepsi oralarda bir yerlerde…

Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

1 Mayıs 2014 Perşembe

Amerika'da Hayat Biraz Daha Farklı...

Günaydın dostlar...

Son günlerde yaşanan Almanya ve Amerika tartışmaları ister, istemez beni de Amerika’da ki hayatın inceliklerini düşünmeye zorladı. Bugün herkes yazmış, Alman cumhurbaşkanının eşini aldatması, Alman vatandaşlarının hiç umurunda olmamış, bizde olsa kıyametler koparmış.

İlk olarak, bizde kıyametler kopar mıydı, ondan çok emin değilim. Bence kıyametin şiddeti, bu işi kimin yaptığına göre değişirdi. Meltem de olabilirdi, tufan da. İkinci olarak da, Amerika’da da Bill Clinton – Monica Lewinsky olayı yaşandığında, bu olay kimsenin öncelik sırasında ilk üçe giremedi. “Helal olsun babaya, bulmuş genç kızı kaçırmayacak tabi ki fırsatı” diyenlerin sayısı da hiç az değildi.

Amerika’da milletin namusu veya cinsel hayatı gerçekten kimseyi fazla ilgilendirmez. Bizim gibi ülkelerde de, her zaman yanlış nedenlerden dolayı ilgilendirir. Namus konusu gündeme geldiğinde, yapmadığı kalmayan insanlar bir anda mahalle bekçiliğine soyunur.
Bambaşka hayatları, bambaşka şartları ve kültürleri bu şekilde birbirine mukayese etmek, çok doğru bir iş mi, ondan da emin değilim. Bunların hepsi, toplam bir paket oluşturuyor. O paketlerin içinden cımbızla bir parametreyi çekip, mukayese yaparak bir takım sonuçlara varmak bizi doğru noktalara getirmez.

Irkçılık yüzünden spor kulübünün başkanına, "Seni artık bu camiada istemiyoruz" demişler. Muhtemelen de, "Sen kulübünü de sat toptan git" diyecekler. Bizde olsa böyle olmazmış. Irkçılık dünyanın neresinde olursa olsun korkunç bir konu bunun tartışılacak bir yanı olmadığı kesin.

Amerika’da, ırkçılık uzun bir geçmişi olan ve bugün de halen gündemde olan hassas ve ciddi bir konudur. Ben, bizdeki ne yaptığını bilmez birkaç futbol seyircisinin aptalca eylemlerini ırkçılık olarak yorumlamıyorum (onlar takımları adına bir şeyler yaptıklarını zanneden zavallılar) ve Türkiye’de, Amerika boyutlarında bir ırkçılığın olmadığını düşünüyorum.

Amerika’da gizli ve aleni ırkçılık halen devam etmektedir. Amerikalılar bu konularda öyle hassastırlar ki, hiçbir şeyi Kuzey – Güney diye bölmezler. Spor grupları, ligleri de, şirket yapıları da, her zaman doğu, batı diye bölünür. Tarihte yaşanmış bölünmüşlüklere benzer bir yapı ortaya çıkarmama konusunda çok hassas davranırlar.

Bizde de silah merakı vardır, Amerikalılarda da ama onların silah olayına bakışı çok farklıdır. Ben, bir arkadaşımın evine gitmiştim ve garajında ve evin bodurumun da depoladığı silahları görünce çok şaşırmıştım. Evde bir cephanelik vardı. Birçok otomatik silah ve bunlara ait mühimmatla doldurmuştu evi. Nedenini sorduğumda, “Günün birinde zenciler ile çıkacak olan iç savaşa hazırlanıyorum” demişti. Daha sonraki yıllarda, bu tip birçok insan olduğuna şahit oldum. Ayrıca bunlar normal her gün bir arada olduğumuz insanlardı.

Amerikalıların birçoğu silahlara meraklıdır. Irkçılık bu merakın içinde küçük bir parametre olarak görülebilir. Adam öldürmeyi denemek isteyen ve de adam nasıl ölüyor diye merak eden de çoktur. Adam yığmış eve bir cephanelik ama kullanamıyor. Bu tiplerin bazıları alıyorlar silahlarını yanlarına adam öldürebilecekleri yerlere gidiyorlar. Suriye gibi, Libya gibi, Irak gibi, iç savaş olan, yönetime karşı savaşan güçlerin yanına gidip, silahlarını deneme, adam öldürme şansı buluyorlar. Sağa, sola gidip 50 kişiyi tarayanlarda genelde bu profillerden çıkıyorlar.

Amerikalılar çok bireysel yaşarlar. Bizdeki gibi grup halinde yaşama durumu orada hiç yoktur. Örnek olarak, bir milletvekili partisi ne düşünürse düşünsün, işine gelmeyen ve de seçim bölgesine yararlı olmayacak bir oylamada “evet” oyu atmayabilir. Birçok milletvekili ve senatörde oylarını çoğunluğun ne istediğine göre atarlar. O nedenle de, Amerika’da kulis faaliyetleri belki de hiçbir ülkede olmadığı kadar önemlidir.

Türkiye, Amerika, Almanya birbirlerine mukayese edilemeyecek kadar farklı toplumlar. Refah düzeyleri, eğitim durumları, kültürleri, geçmişleri, beklentileri, yaşamları çok farklı ülkeler.

Biz at, avrat, silah deriz, Amerikalı, baseball, hot dogs,  apple pie and Chevrolet der…

Sağlıklı kalın, mutlu kalın...