Bu sabah
sizlere bir takım hiç yapmadığım işlerden ve hiç yemediğim yemeklerden
bahsetmek istiyorum Belki de daha uygun başlık "Uzun Zamandır Yapmadığım İşler" demek olacaktı.
Geçen hafta
sonu sevdiğim arkadaşlarımın ısrarları üzerine Galata’da akşam yemeğine gitmeye
karar verdim. Bu işin ilk basamağı da en az yirmi senedir binmediğim Karaköy
vapuruna binmek oldu. Kadıköy’den Kabataş’a, Eminönü’ne, Beşiktaş’a yüzlerce
defa vapurla geçtim ama Karaköy’e hiç yolum düşmüyordu. Hemen belirteyim,
Karaköy ve çevresi bu süre içinde çok değişmiş. Basbayağı piyasa yapılan bir
yer haline gelmiş. Benim en son hatırladığım oraya bir takım elektrik
malzemeleri için gidişimizdi.İkinci adım da dünyanın en eski ikinci metrosu olan Tünel’e binmek oldu. Ona binmeyeli de en az yirmi sene olmuştur. Ben İstiklal Caddesi'ne filan gidiyorum ama hep öbür taraflarına gidiyorum.
Utanarak belirtmek zorundayım ki ben Galata Kulesi'ni de hiç görmemiştim. En azından bu akşam yemeği bahanesiyle uzaktan da olsa boyunu posunu görme şansım oldu. Dar bir sokağın sonunda evlerin arkasında güzel duruyordu. İlk fırsatta dibine kadar gidip bakmam lazım. Belki bir resim çekip Instagram’a bile koyabilirim.
Arkadaşlarım çok ayıp, diyorlar ama ben bütün ömrünü Ankara’da yaşamış biri olarak
Kapadokya’yı da görmedim ki. Sen, dünyanın birçok yerini gez ama burnunun
dibindeki yerleri görme. Hayat böyle bir şey işte.
Üç vasıta ve
üç ayrı yürüme sürecinin sonunda Galata’daki restoranımıza geldik. Geldik
gelmesine de amca beni içeri almadı. "Daha erken, kapıyı yarım saat sonra
açacağız." dedi. Geç kalmayı sevmediğim için biraz erken gitmişim.
Arkadaşlarımın
söylediğine göre insanlar buraya gidebilmek için bir ay öncesinden yer
ayırtıyorlarmış. Bu tip parametreler baştan benim tadımı kaçıran işlerdir. Ne
bir ay öncesinden rezervasyon yaptırırım ne de o restorana giderim."Yarım saat bekle." demek, bir kadeh kırmızı şarap içecek kadar vaktin var, demektir. Allah'tan oralarda bu tip yerlerden çok fazla var da girdim bir tanesine, içtim şarabımı. Artık hazırım. Diyeceksiniz ki “Neden hemen restoran açılır açılmaz gitmek zorundasınız?”. Gitmek zorundayız çünkü zaman sınırlı. İçeride en fazla iki saat oturma hakkın var, sonra kalkman gerekiyor.
Anlayacağınız zaman kıymetli. Adamlar bir lütufta bulunuyorlar ve senin orada iki saat yemek yemene izin veriyorlar. Allah var ortam güzel ama bu iki saat işi baştan beni sinir etti. Hiç sevmem böyle ısmarlama işleri. Bir saat içinde de kalkabilirim ama baştan iki saat hakkın var, diye belirtmeleri insanın tadını kaçırıyor. Böyle doğal olmayan ve ısmarlama işler hiçbir zaman yay burçlarına uygun işler değillerdir.
"Bir şarap daha alayım." diyorsun, adam "Yirmi dakikanız kaldı." diyor. Her zaman böyle bir stres halindesin. Getir kardeşim, sana ne belki yirmi dakikada üç tane daha içeceğim, keyfim misin? Şarap demişken restoranın en iyi yanı sevgili dostlarımın Urlice Vineyards şaraplarını bulundurmasıydı. Bir yandan şarapların güzel tadı, bir yandan da zaman bitecek korkusuyla epeyce içmişiz.
Madem geldik
çok meşhur bir restorana, hadi yiyelim o zaman. Ne yalan söyleyeyim gelen menüye
on dakika baktım ve bir tane yiyecek bir şey bulamadım. Tecrübeli ve sosyetik
arkadaşlarım, buranın bir gurme restoranı olduğunu ve bu gibi yerlerde normal
yemeklerin bulunmayacağını anlattılar. Anadolu’nun bağrından çıkmış bir insan
olarak ben ne anlarım bu işlerden. Bu arada sosyetik dedim ama içerdekilerin
yarıdan fazlası Türkiye’de çalışan yabancılardı.
Adam yazmış
oraya, "vişne parçacıklı kısır" diye. Ben kısır yemem ki vişnelisini yiyeyim.
Neyse abartmayayım, ortaya gelen yemekler oldukça lezzetliydi ama hiçbiri benim
daha önce yemiş olduğum veya ileride yiyeceğim şeyler değildi. Güzel şarap ve
dostlarla sohbet olunca yemeklerde arada kaynadı gitti.
Başta da
belirttiğim gibi bu yemek esnasında ne kadar hiç yapmadığım iş varsa hepsini
yaptım. Hayatım boyunca hep barbunya ezmesine sarılı, bilmem ne sosunda
kızartılmış sucuk yememiş olmanın eksikliğini hissediyordum ama artık o
açlığımı da giderdim.
Ortam
güzeldi, şarap güzeldi, yemekler değişikti ama en güzeli bütün bunları bize
verilen iki saatin içine sığdırıp oradan azar işitmeden çıkmış olabilmekti.
Sağlıklı
kalın, mutlu kalın…
Şu gurme resteurantın ismini söyleseniz de biz gitmesek.afiyet olsun.
YanıtlaSilKesinlikle gidilmemesi gerekenler listesine altın harflerle yazılmalı.
YanıtlaSil