Sizlerin de
bildiği gibi bir ülkenin refah seviyesi körling oynayıp oynamadığına göre
belirlenir. Etrafınıza bir bakın, körling oynayan ülkelerin hemen hemen hepsi
refah seviyesi çok yukarıda olan ülkelerdir. Biz de artık zengin bir ülke
olduğumuz için bizde de yavaş yavaş oynanmaya başlandı!
Bilmeyen
arkadaşlar olabileceği düşüncesiyle hemen birazcık körlingin ne olduğundan
bahsedeyim. Televizyonlarda görmüşsünüzdür. Bir tanesi buzun üstünde bal kabağı
gibi bir şeyi dizlerinin üzerinde kayarak ileri doğru bırakıyor, diğerleri de
ellerindeki çalı süpürgeleri ile kabağın yolunu açıyorlar. İlerideki noktaya
kabakları kim en yakın durdurabilirse onlar oyunu kazanıyorlar.Körling gerçekten de ileri bir refah seviyesi. Körling olmasa da biz de buz hokeyi seviyesine gelmişiz. Buna da şükür. Buz hokeyi de fena bir seviye değil ama şöyle bir sorun var, bu oyun bizim duygusal yapımıza hiç uygun değil. Geçen gün Erzurum’da kadınlar buz hokeyi maçı yapılmış, kavga etmeyen insan kalmamış.
Ben Amerika’da çok fazla buz hokeyi maçı seyrettim ve kavga etmek artık oyunun bir parçası haline gelmiş. Ediyor kavgasını, alıyor iki dakika veya beş dakika cezasını, cezası bitince de hiçbir şey olmamış gibi oynamaya devam ediyor. Bizde olsa kavgalar salonun dışında da devam eder ve eninde sonunda kan davasına dönüşür.
Duygusallığı işin içine katmadan yaşamak hiç bize uygun bir iş değil. Spor dünyasında durum böyle de diğer yerlerde farklı mı? Hiç değil. Hem de hiç değil. Orada da durum aynı, hiçbir farkı yok. Örnek olarak işyerlerindeki günlük işe yönelik didişmeleri hemen kişisel nefrete dönüştürüyoruz.
İşyerlerinde çeşitli birimlerin birbiri ile didişmesi gayet normaldir. Sağlıklı bir şirket yapısında birimlerin hedefleri birbiri ile çelişiyor da olabilir. Fabrikalar malzemelerini garantiye almak için önceden büyük siparişler vermek isterken finans envanter maliyetlerini düşünerek bunun tam tersi bir hedefe yönelik çalışıyor olabilir.
Günlük iş
akışında en ufak bir didişme yaşandığı zaman insanlar hemen “Ben ondan nefret
ediyorum.” demeye başlıyorlar. Durun ya, sakin olun, hemen bu kadar çabuk
nefrete ulaşmayın. Sonuçta hepiniz aynı gemidesiniz.
Günlük
işlerin içinde olan bölümler, her gün birbirleri ile temasta oldukları için sık
sık didişme ortamları yaşanabilir. Hele de bizim gibi plansız programsız
çalışan topraklarda bu didişmeler daha da artar. Her iş acele olduğu için bir
şeyler geç kaldığında herkes topu atacak birilerini arar.
Bir e-mail
yazıp gerekli gereksiz beş yüz kişiye kopyalamak da bu didişme ortamının yarattığı "Aman bana bir şey girmesin." korkusunun bir ürünüdür. Herkese yazayım da kimse
benim haberim yoktu diyemesin.Eğitim bölümü gibi günlük işlerin içinde çok da olmayan departmanlarda çok fazla didişme olmaz ama üretim, satış, planlama, satınalma gibi bölümler her gün bu didişmenin içindedir.
Refah
seviyemiz her ne kadar Kuzey Avrupalı buz hokeyi oynayan ülkelerin seviyesine
ulaşmış olsa da iş yapış şekillerimiz henüz o seviye de değil.
Konu ne
olursa olsun ister spor, ister iş, ister ev ortamı; bir takım
süreçlerle kişisel nefreti bir birine karıştırmayalım. Gereksiz duygusallığın
kimseye bir yararı yok.
Sağlıklı
kalın, mutlu kalın…
Teşekkür ediyorum yol vericiliğiniz için
YanıtlaSilSevgili Ziya, çok teşekkür ederim.
YanıtlaSil😃
YanıtlaSilGünaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Çok güzel bir yazı Emin abi 👌
YanıtlaSil