Kanada’da
yaşayan çok sevdiğim bir dostum ve arkadaşım, dün akşam Facebook ortamında,
“Neden severler ama gidip konuşamazlar?” konusunu işleyen kısa bir yazı yazmış.
Dostumuzun burada kastettiği erkekler ama bence bu durum her iki cinsiyet
için de geçerli olan bir ruh halidir.
Bu yazıyı
görünce Emin de düşündü, neden gidip konuşamıyorlar diye ama artık günümüzde
çok da konuşulamayan bir şey kalmadı. Artık herkes sevgisini de, nefretini de büyük
bir açıklıkla söylüyor.Birine, "Seni seviyorum", diyebilmek kadar, böyle bir açıklamayla karşı karşıya kalmak da çok hassas bir konudur. Sana değer vermiş ve hislerini açıklamış birine, öküzce cevaplar vermemek gerekir diye düşünüyorum. “Güzel diyorsun da, ben sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum ki”, gibi cevaplar biraz hassasiyetten uzak yanıtlar gibi geliyor bana.
Bu devirde bile, sevgili dostumun sözünü ettiği gibi, sevdiği halde bir türlü gidip konuşamayan insanlar yok mu? Tabi ki var. Bu sevgi işleri biraz hislere bağlı işlerdir. Bir türlü gidip konuşamamasının, en büyük nedeni de, %99 gıcık bir cevap alacağını hissetmesidir
İkinci bir
neden de, ret cevabı aldıktan sonra artık hiçbir umudun kalmayacak olmasıdır.
Konuşmadığın müddetçe %1’de olsa halen bir umut vardır ama konuşup da ters bir
cevap alınca o umut da ortadan kaybolur.
Unutmayın,
konu ne olursa olsun insanları yaşatan kalplerindeki umutlardır. Umut
kaybolduğu zaman ışıklar söner ve odayı karanlık bir hüzün kaplar.
Bu umudu
kaybetmeyi göze alamayan insanlar, sevgilerini asıl söyleyecekleri insandan
başka herkese söylerler. Bu konuya yönelik sözleri olan şarkılar eşliğinde
içilmedik şişe kalmaz. "Güzel gözlerinin içinde kayboldum" şarkısından tutun da,
"Sokakta her gün yolunu beklerim" şarkısına kadar her şarkı bu gibi hallerde mubahtır.Benim de aylarca derdini anlatamamış arkadaşlarım yüzünden Ankara’nın meyhanelerinde, İstanbul’un barlarında çok içki içmişliğim vardır. Sonunda insanlara tak eder ve “Sen konuşamayacaksan, senin yerine ben gidip konuşacağım.” demeye başlarlar. Bu da zaten kötü olan durumu daha boktan bir hale sokmaktan başka bir işe yaramaz.
Karşı tarafın bir milim bir niyeti varsa bile, bu tavuk boku kıvamındaki cesaretten sonra o da gider. Bu devirde artık kimse iki lafı bir araya getiremeyecek bir insandan etkilenmez.
Tabi, burada sorulması gereken soru, ille de gidip bir şeyler söylemeye gerek olup olmadığıdır. Her şeyin doğal gelişmesi gerektiğini ve böyle güzel olduğunu düşünen bir insan olarak, ben böyle bir milat noktasına gerek olmadığı kanısındayım.
Bu işlerin
gelişeceği varsa, zaten sen istemesen de o kendiliğinden gelişir. Armut gibi
bir açıklamaya gerek yok. Böyle bir açıklama karşıdakini de zor duruma sokar.
Tam olarak ne diyecek o anda? “Evet ya, ben de seni çok seviyorum ama bir türlü
ben de söyleyemiyordum” deme ihtimali bence çok az.
Bu hassas
bir konudur. "Söyle kardeşim net ol", diyenler de olabilir veya "Her şeyin
söylenmesine gerek yok, hisler zaten karşılıklı anlaşır", diyenler de olabilir.
İşin içine
kalp, sevgi, hisler, şu, bu girdiği zaman kesinlikle doğru yol diye bir şey
yoktur. En ummadığın yol bir anda karşı kalbe çıkabilir…
İçinden öyle
geliyorsa, git konuş kardeşim, gelmiyorsa da akışına bırak…
Sağlıklı
kalın, mutlu kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder