Ben İstanbul’a
âşık mıyım?
Kesinlikle
değilim ama aramızda bir elektrik olduğu da kesin.
Ankara’da
doğmuş ve büyümüş çocuklar olarak küçüklüğümüzde İstanbul’u çok da fazla
sevmezdik ama yazın dedemlerin Beylerbeyi’ndeki evine gelip geniş bahçesinde
oynamak hoşumuza giderdi.
Kime sorsan ille de İstanbul diyor. Dün televizyon programındaki kadıncağız “İstanbul’dan başka hiçbir yerde yaşamam.” diye bir yorum yaptı. Programın sunucusu
neden diye sorduğunda da “Bu boğaz nerede var?” diye cevap verdi.İstanbul Boğazının bir çekim merkezi olduğu kesin ama kaçımız gerçekten de bu Boğaz’dan yararlanabiliyoruz. Ben kendi adıma konuşayım, benim boğazda balık yeme averajım yılda bir bile değil (hatta son yıllarda sıfır). Çay bahçesi derseniz, o da yılda sıfırdır.
İstanbul’da birçok şey olduğu kesin ama İstanbul’u neden sevdiğimiz sorulduğunda sıraladığımız şeylerin hiçbirini yaşayamıyoruz ki. Bu şehirde bir şeyler yapabilmek hem çok zor hem de çok pahalı. Geçen sene karşı tarafta bir arkadaşımla 1,5 saat yemek yiyebilmek için gidiş dönüş 3,5 saat yollarda harcamıştım.
Nişantaşı, Etiler, Beyoğlu gibi semtlerle (orada yaşamıyorlarsa) ben dâhil zaten hiçbir İstanbullunun işi olmuyor ki. Eskiden arabayla Nişantaşı’na gitmek zorunda olduğum zamanlarda bir gün önceden huzurum kaçardı. Bu semtlerde yaşayan bazı arkadaşlarım “Bir daha park yeri bulamam.” korkusuyla arabalarını kullanamıyorlar.
İki saatte Avrupa’dan gelip sonra havaalanından eve gitmek için üç dört saat uğraştığım çok olmuştur. Durum böyle iken hiçbirimiz İstanbul’dan kopamıyoruz. Garip bir cazibesi var bu şehrin. Kim bilir, belki de çile çekmeyi seviyoruz.
İstanbul
dışındaki şehirlerde Ankara ve İzmir de dâhil olmak üzere iş bulmak kolay bir
iş değil ama insanları İstanbul’da tutan çekimi iş imkânları ile açıklayamayız.
İş konusu gündemde olmasa da herkes yine de İstanbul’da yaşamak istiyor.
İnsanları çeken paradan daha farklı parametreler de var.
Enteresandır
İstanbullu. Her sabah iki saat köprü kuyruğunda bekler ama kafasını kessen beş dakika önce yola çıkmaz. Bu durum artık onun hayatının bir parçası olmuştur. Tıkış
tıkış olmak İstanbul hayatının bir parçasıdır. Bazı arkadaşlarım, bir restorana
veya bara gittiğimizde içerisi tıklım tıklım dolu değilse içeri girmek
istemezler. Öyle alıştıkları için rahat ve huzurlu mekânlar neşelerini
kaçırıyor.
İstanbul’da
yaşamak ve nimetlerinden faydalanabilmek kolay bir iş değil. Trafik rezilliğini
aşıp da evine girmeyi başarabilen insanlar bir daha dışarı çıkmak istemiyorlar.
Zaten İstanbullu akşam bir yere yemeğe filan gidecekse %90 işyerinden doğrudan
gider. İlk önce eve gidip sonra evden dışarıya gitme işi bu şehirde pek de
olacak bir iş değildir.“Ne senle ne de sensiz.” diye bir laf var ya işte bizim İstanbul’la ilişkimiz öyle bir seviyede. Her gün sabahtan akşama kadar söylenen insanlar, İstanbul’dan başka bir yerde yaşama ihtimalini akıllarının ucundan bile geçirmiyorlar. Bu düzene alışmış bir insan başka bir yerde iki günde sıkılır zaten.
Söyleniriz,
ömrümüzü trafikte tüketiriz, kalabalıktan bunalırız, agresif insanlardan
sıkılırız, saygısızlıklar canımıza tak eder, başkalarının hakkına tecavüz hiç
bitmez ama bu şehirden de hiçbir yere gidemeyiz.
Sağlıklı
kalın, mutlu kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Biz de bugün İstanbul trafiği ile ilgili zorlayıcı bir deneyim yaşadık :) 2 günlük seyahatin %50 si ulaşım ile geçince İstanbul’u görmeye fazla bir vakit kalmadı :) ancak söylediğiniz gibi bu şehrin tuhaf bir çekim gücü var. Sevgiler
YanıtlaSilSiz yanlış tarafta kaldınız galiba :) Bir dahaki sefer bizim tarfa bekleriz...
SilDoğru... İstanbul bir başka. Elinize sağlık.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim...
SilKaleminize sağlık.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
Silİstanbulda yaşamak bence zaten yeteri kadar özel
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkürler; sağlıklı, mutlu günler.
Sil