Daha önceki
yazılarımda da zaman zaman belirttiğim gibi CCI’da çalıştığım dönemlerde en
severek gittiğim ülkelerden biri Suriye’ydi. Sizlerin tecrübeleri nasıldır bilmiyorum ama
Suriye’nin modern ve samimi ortamında ben her zaman çok güzel ağırlandım.
Kaldığım oteller de, gittiğim restoranlar da, dolaştığım sokaklar da, hepsi çok
keyifliydi.
Şimdi
Suriyeli komşularımızın birçoğu artık kendi ülkelerinde yaşayamıyorlar. Ellerine
alabildikleri bir minik çanta, iki don, bir fanila ile yollara düştüler.
Sıcacık evlerini, yurtlarını, vatanlarını bir daha hiç dönmemek üzere terk
ettiler. Ölmemek için Türkiye, Ürdün, Irak gibi ülkelere sığındılar. Hadi
Türkiye ve Ürdün’ü ayrı bir yere koyalım ama durum o kadar kötü ki insanlar
yaşama şansları bir milim daha yukarıda olabilir diye Irak gibi 70 türlü
örgütün cirit attığı, hiçbir devlet otoritesinin olmadığı topraklara sığınmak
zorunda kaldılar.
Bu
kardeşlerimizin büyük bir bölümü şu anda Türkiye’de yaşıyor. Sayılarının 2 milyondan
fazla olduğundan söz ediliyor. Zaten kendi zar zor geçinen ve fakiri çok olan
bir ülke için bu kadar yüksek sayıda misafir ağırlamak hiç te kolay bir iş
değil. Bu büyüklükteki bir insan topluluğunu kamplarda tutmanız da mümkün olmadığına göre birçoğunu sokaklara salmak zorunda kaldık. 20 civarında il ve ilçemiz Suriyeli akınından hem maddi olarak, hem de manevi olarak çok kötü etkilendiler. Bazı kasabalara, o kasabanın nüfusundan daha çok Suriyeli gitti.
Suriyelilerin
ülkemizde yaşamasından kaynaklanan bütün zorlukları biliyorum ve söylenenlerin
hepsini haklı buluyorum. Sığınanlar olduğu gibi, gittikleri yerleşim
merkezlerini birbirine katanlarda var bunları da biliyorum. 100 liralık işin
artık 30 liraya yapılıyor olmasından tutunda, Suriyeli korkusu yüzünden
insanların geçmeye çekindiği sokaklara kadar, her türlü gerçekle her gün
yüzleşiyoruz.
Karşımızdaki
her kim olursa olsun yaşanan her türlü tacize karşı kendimizi korumak en doğal hakkımızdır. Buna kimsenin
diyecek bir sözü olamaz ama yaşanan trajik tablo karşısında birazcık empati
yapmayı da unutmayalım.
Suriyelilerin
evlerini terk etmesine neden olan gelişmeleri hepimiz biliyoruz ve bunları
sabaha kadar tartışabiliriz ama benim bu sabah ki konum işin insani boyutu.
Nedeni ne olursa olsun, ölmemek için evini terk etme hissini ancak yaşayan
bilir.Allah, kimseyi böyle bir durumda bırakmasın. Yanına alabileceğin 3-4 parça giyecekle ve sırtında taşıdığın hasta annenle, çoluk çocuk yollara düşmek hiçbir insanın yaşamaması gereken bir acıdır. Sebep olanlar her iki dünyada da bunların hesabını verirler bir gün.
Açlığı,
sefilliği, tacizi, tecavüzü, horlanmayı, itilip kakılmayı, dolandırılmayı,
sokaklarda yatmayı ister miydi bu insanlar? Birçoğunun normal bir hayatı vardı.
Acımasız hayat onları yuvalarından etti, sokaklara mahkum etti.
Sebebi her
ne olursa olsun, her kim neden olmuşsa olsun, kökenleri her ne olursa olsun bu
insanlar şu anda burada ve bizim misafirimizler. Kimse isteyerek yanına bir
çanta ve bir koyun alarak kendini mayınlı tarlaların ortasında bulmak istemez.
Ben,
Suriyelilerin hallerine çok üzülüyorum ve bu mübarek Cuma gününde Allah kimseyi
can korkusuyla evini, yurdunu terk etmek zorunda bırakmasın diye dua ediyorum.
Sokakta
kartonların altında yaşamaya çalışan o aileyi gördüğünüzde, onlarında geçmişte
Suriye’de bir yerlerde bir evi olduğunu unutmayın. Düşmez kalkmaz bir Allah.
Doğan güneşin yarın ne getirip, ne götüreceği hiç belli olmaz.Sağlıklı kalın, mutlu kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder