Sevgili
babam, “Maddi imkânları kısıtlı evlerde büyüyen çocuklar, genellikle zengin evlerde
doğmuş çocuklara nazaran daha başarılı olurlar.” derdi. Bu tespit ne kadar
doğrudur bilmiyorum ama gerçek bir payı olduğu da kesin.
Geçen akşam bir kanalda Süleyman
Demirel’in hayat hikâyesini izliyordum. O programı izlerken gerçekten de Demirel’in çok
kısıtlı imkânları olan bir aileden geldiğini gördüm. Babamın tezini doğrular
nitelikteydi.Birkaç ay önce de Kemal Kılıçdaroğlu’nun hayat hikâyesini izlemiştim. Onun da ortak paydası çok limitli imkânları olan bir aileden geliyor olmasıydı. Herkesin hayat hikâyesini bilmiyorum ama etrafınıza baktığınız zaman bugün en tepedeki liderlerin birçoğu hep çok kısıtlı imkânları olan ailelerden gelmişler.
Belki vardır ama çok zengin bir aileden gelmiş bir siyasi lider ben hiç duymadım.
Sporcularda
da durum çok farklı değil. Bugünün başarılı sporcularının hemen hemen hepsi çok
limitli imkânlarla büyümüşler. Siz hiç Robert Kolej’de okumuş ve çok meşhur
olmuş bir futbolcu duydunuz mu?
Çocukları
Fenerbahçe voleybol okuluna götürdüğümüz dönemlerde derslerin bitmesini
beklerken oradaki eğitmenlerle sohbet ederdim. “Bu spor okullarındaki binlerce
çocuk arasından yetişmiş ve A takımına girmiş çocuklar var mı?” diye sorardım.
Onlar da “Kesinlikle hayır.” diye cevap verirlerdi.
“Neden?”
diye sorduğumda da cevabı “Bunlar parası olan ailelerin çocukları, bunlardan
yıldız çıkmaz, yıldız dar gelirli ailelerden çıkar.” şeklinde olurdu. Spor okullarından yıldız
çıkmıyor. Yıldızlar, takımların zaman zaman yaptıkları seçmelerde göze batan
çocuklardan çıkıyor.Amerika’da da durum çok farklı değil. Orada yaşadığım dönemlerde bir televizyon programında sadece bir tane zengin aile çocuğunun NBA’de oynadığını duymuştum. Detroit Pistons’da oynayan Bill Laimbeer, zengin bir aileden geliyordu ve bu bir istisnaydı. Hatta “Babası kendinden zengin olan tek NBA oyuncusu.” şeklinde espriler yapılıyordu.
Ferdi
Tayfur, bir röportajında “Ben aslında komedyen olmak istiyordum ama bu kadar
sıkıntı, bu kadar dert olan bir evden komedyen çıkmaz.” demişti. Sanat
dünyasında da durum diğer sektörlerden çok farklı değil. İbrahim Tatlıses ve
diğer sanatçıların hayatlarını incelediğinizde de durumun çok da farklı
olmadığını görüyorsunuz.
Babamız, her
şeyimiz, Atatürk’ümüz de fabrikatör çocuğu değilmiş. O da yine çok mütevazı
imkânları olan bir aile de büyümüş.
Baktığınız
zaman bütün bu insanların ortak yanları bir şeyleri başarma hırsı ile dolu
olmalarıdır. Bu hırs kiminde az var, kiminde daha çok var ama hepsinde var.
Unutmayalım ki Atatürk de küçüklüğünden itibaren her zaman hırslı bir
insanmış. Genelleme yapmak istemiyorum ama bu insanların çoğunlukla yapılanı
beğenmeme ve sürekli tenkit etme gibi özellikleri de var. Düşündüğünüz zaman bu
durum başarma hırsları ile de doğru orantılı.Dünyanın kanunu böyle yazılmış. Bir şeyleri çok kolay elde edebiliyorsan o zaman çok da kıymeti olmuyor ve insanlardaki başarma hırsı düşüyor. Çocukların her dediğini yapmaya çalışmak mücadele ruhu olmayan nesiller yetiştirmekten başka bir işe yaramıyor. Bu şekilde yetişmiş ve mücadele ruhu olmayan çocuklar da en ufak bir zorlukta hemen pes ediyorlar.
Bugün
sokaklarda otomobillerin camını silmek zorunda kalan çocukların birçoğu yarın bir yerlerde lider olacaklar. Hayatı en derin
çizgileriyle yaşayan bu çocuklar, birçok insanın beş yüz sene yaşasa kazanamayacağı
tecrübeyle donanıyorlar.
Hepsinin
Allah yardımcısı olsun.
Sağlıklı kalın,
mutlu kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder