Hayatının yarısına
yakın bir kısmını Amerika’da yaşamış bir insan olarak savcı amcanın bugünlerde şokta
olduğunu düşünüyorum. Şokta olduğu için bizimkilerin yazılarına laf
yetiştirmeye de başladı. Çok yakında; savcı amca Fenerbahçeli mi yoksa
Galatasaraylı mı tartışmaları da başlar.
Bizim karizmatik
savcının ismi, Preet Bharara. Amerika’nın en meşhur savcılarından biri olarak
tanınıyor. Bilhassa da para işlerindeki sakatlıklara bakıyor. Bugüne kadar hep
yüksek profilli ve medya ilgisi çok yoğun olan davalarla uğraşmış. Bir tanesi
hariç, bu davaların hepsini de kazanmış ve insanları mahkûm ettirmiş. Mahkum
ettirdikleri arasında çok büyük isimler de var. Daha büyük hedefleri de var.
Günün birinde daha yüksek pozisyonlara da gelmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Herkes kendine göre
bir takım yorumlar yaparken en güzel yorum da sevgili Günhan Hanım’dan gelmiş. “Savcı
ne kadar yakışıklı değil mi?” diye yazmış. Bu yorum bana Amerika’daki
kadınların sadece yakışıklı olduğu için Clinton’a oy vermesini hatırlattı.Bütün bunları yapmış ama bu amcaya bugüne kadar kimse, “senin için yaprak sardım, yolluyorum; yarasın tosunuma” diye tweet atmamıştır. Adamcağız, tercüme bile ettirse işin içinden çıkamaz. Anadolu çocuğunun biri, “ağabey gel de küçük bir sofra kuralım, enfes şalgam suyumuz var” diye yazmış. Öyle güzel davetler var ki, benim bile gidesim geliyor.
Çok meşhur bir savcı
dedim ama Twitter’daki takipçi sayısı sadece 6000 civarındaydı. Bize bulaşınca
sayı 2 gün içerisinde 200000’i geçti. Amerikalıların kendinden başka hiçbir
şeyle ilgilenmeyen yapısını, bizim her işin içinde olan yapımızla mukayese
ettiğiniz zaman, bu rakamlar makul gibi duruyor. Takipçi sayısı çok yakında bir
milyonun da üzerine çıkar…
Sözü geçen 6000
kişinin çoğu da bu işlerle ilgilenen insanlardır. Sokaktaki Amerikalı hayatta
gidip de bir savcıyı takip etmez. Hatta bu savcının takip ettiği davalardan
haberi bile olmaz. Geri kalmış ülkelerde herkes politikacı olduğu için, ülkece
atladık konunun içine. Tabi ki bir de hepimiz futbol hakemiyiz.Merak ediyorum; akşam eve gittiğinde, eşine “hayatım bugün adamın biri bizi Türkiye’ye davet etti, yengeyi de al gel, bizim misafirimiz olun” yazmış, diye anlatıyor mudur acaba! Şurası kesin ki, bu dava ile birlikte bütün hayatları değişti. Anadolu çocukları ile uğraşmanın ne demek olduğunu şimdi anlayacak. Bir günde, bütün hayatı boyu aldığından daha çok tweet almaya başlayacak.
Bir gün, bir iş için bizim savcı amca Türkiye’ye gelmeye kalkarsa, havaalanında Drogba’nın gelişi gibi karşılama yapılacak vallahi. İnsanların ilgisinden korumak için zırhlı Mercedes filan tahsis etmek gerekecek.
Savcı tamam da; biz Amerika’da
yaşarken, Amerikalıların en çok tanıdığı Anadolu çocuğu, Mehmet Ali Ağca idi.
Muhtemelen şimdi Reza amca da ikinci sıraya yerleşecektir. Atatürk ismini bilen
de çok var ama ne yazık ki bu ikisi kadar olmayacaktır. Tabi ki son yılların
televizyon fenomeni, Doktor Öz’ü de unutmamak lazım.
Emin’in tek bir arzusu
var. İster Amerika, ister Türkiye hiç fark etmez. Yeter ki adalet yerini
bulsun. Suçlu olan cezasını çeksin, olmayan da hayatına devam etsin. Hak yerini
bulsun, şehitlerimizin çocukları incinmesin.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder