Günaydın Dostlar,
Öyle bir kumsala
bırakırlar ki seni, televizyondaki tropik kumsallar yanında İstiklal Caddesi
gibi kalır. Daha dün Küçüksu Plajı’nın serin sularında yüzerken bir anda
kendini dünyanın öbür ucunda bir kumsalda bulursun. Hem de bomboş bir kumsalda.
Sessizliğin gürültüsünü dünün hayallerine katıp boşluğunda yok olursun.
Aslında ne sandal
vardır ne de gemi. Hiçbiri gelmez. Duyduğun; isteklerinin sesidir, kalbinin
sesidir, boş gözlerinin sesidir. Kumsalın sessizliğinde senin yanında olmaya
gelmişlerdir. İstekler, sessizlikler, burukluklar hepsi gelir. Kara kumsalın
pırıl pırıl karanlığında sessizce bakışırsınız. Bazen hiçbir şey söylemeye
gerek yoktur. Kimse de bu sessizliği bozmaya cesaret edemez.
Hiç alakası olmayan
zamanlara gidersin. Sanki o zamanlar doğrudan bu zamanlara bağlanacaklarmış
gibi gelmeye başlar. Bağlantı da olduğuna göre, adımını atınca geçmişe geri
dönüp kaldığın yerden devam edebilirsin. Bu bir rüyadır. Hepsi kâbus olmaz,
bazıları da imkânsız rüyalardır.
Kumsalın karanlığı
denizi de etkilemiştir. Artık masmavi değildir. Çarşaf gibi sular gitmiş; buruk, minik kara dalgalar gelmiştir. Gürültü yapmamak için hiçbir şey söylemeden
gelip giderler. Geçmişteki dalgalar aklına gelir. Sürekli bir şeyleri bağlama
hevesinde olduğun için sanki iki ortam birbirine bağlıymış gibi hissedersin.
Geçen yılki minik dalga, denizde bir yerler de geleceğe geri dönmüş ve bugünün
dalgası olarak sana gelmiştir.
Kara kumsalda hiçbir
şey yok. Sonsuzluğa kadar boşluktan başka bir şey göremezsin. Öyle bir boşluk
ki dünyanın bütün kumlarını getirsen dolduramazsın. Biraz kendini
toparladığında kalacak bir yerinin bile olmadığını, kumsalın ortasında öylece
kaldığını hissedersin. “Ne yapacağım, nerede kalacağım, ne yiyip, ne içeceğim?”
diye boşluğa sorarsın, cevap gelmez.
Hava karanlık, kumsal
karanlık; işin daha kötüsü geleceğin de karanlık. Hem de kapkaranlık. Bu
ortamda güneş doğsa bile haberin bile olmaz. Günlerin bir önemi kalmaz.
Yarın sabah güneşin
tekrar doğacağından bile emin değilsin artık. Alıp götürdüler, başka yerlerde
mutlaka doğacaktır ama kara kumsala geri gelir mi Allah bilir. Ayrıca, güneş
geri gelse de kara kumsalın hiç istifini bozmayacağını da biliyorsun. Tutunacak
bir umut dalı ararsın. Güneşin doğup doğmayacağından emin olmasan da kendi
kendine “Korkma güneş de senin yanında.” demeye başlarsın. Sanki güneş bir anda
bütün kumsalın rengini değiştirecekmiş gibi hissetmeye başlarsın. Sonuçta;
tutunacak bir dal arıyorsun, kalbini ısıtacak bir umut arıyorsun.
Kara kumlar hiçbir
zaman değişmeyecekler. Sonsuza kadar kara kalacak olsalar da her zaman bir
umut vardır. Belki küçük bir umut, belki çok uzaklarda ama yine de bir ümit
işte.
İstemeye istemeye
birkaç adım atarsın. Ne gidecek bir yolun var ne de yönün. Sahilde mi yürüsem yoksa içerlere doğru mu gitsem? Zor bir sorudur. Beynini dinlemeyeceğine göre
kalbinin önerdiği yola git. Beynini dinlesen zaten şu anda bu kumsalda
olmazdın. En azından “İçimden geleni yaptım.” dersin.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
👏👏👏
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Mutlu pazarlar...
Silkaleminize sağlık
YanıtlaSilÇok teşekkür eder, mutlu bir pazar günü dilerim...
Sil