Evet, bir
şeyler dönüşüyor.
Etrafımızdaki
hiç bitmeyen dönüşüm sesleri yüzünden bizlerde uyku filan kalmadı. Sabahın
erken saatlerinde başlayan kaya kırma sesleri, akşamın geç saatlerine kadar
aralıksız devam ediyor. Bir an bir sessizlik oluyor, bitti zannediyorsun ama
birkaç saniye sonra yeniden başlıyor. Her sabah, her akşam, her gün sürekli
dönüşüyoruz. Zaten bu durumdan çok şikâyet eden de yok. Her gün bir yenisi
başlayan sesler ve dönüşümler kimseyi pek de rahatsız etmiyor.Bir şeyler yıkılıyor. Bir şeyler yıkılıp yeniden inşa ediliyor. Bir şeylerin dönüştüğü kesin de neye dönüştüğü muallak bir konu.
Yan apartman değişiyor, sokak değişiyor; mahallemiz, şehrimiz, ülkemiz değişiyor. Her şey yıkılıp yeniden farklı bir biçimde inşa ediliyor. Apartmanların önündeki üç kuruşluk yeşillik alanlar gidiyor; yerini çirkin beton ve iki, üç tane kıçı kırık saksı alıyor.
“Kentsel dönüşüm şart” denildi. “Bu okullar depreme dayanamaz” denildi. Okullar değişti! Eski okullar gitti, artık depreme dayanıklı yeni okullar var. Sokakta yürürken baktığınız zaman artık mahallemizdeki okullar eski okullara benzemiyor. Sıralarında oturduğumuz, bahçesinde koştuğumuz okul gitmiş, yerine farklı bir okul gelmiş.
Apartmanlar yıkıldı. "Sağlam değil." denildi. Kim itiraz edebilir? Komşularımız değişti. Yeni yapılan apartmanda artık emekli Ayşe Öğretmen yok. Müteahhitlerin bir yarış halinde, büyük bir hızla yıkıp yeniden yaptıkları apartmanlar, acaba yönetmeliklere uygun bir şekilde, sağlam yapılıyor mu diye düşünmeden de edemiyorum. “Bu apartmanlar ileri teknoloji ile yapılıyor, size ileri teknoloji getirdik” diyorlar, biz de konudan anlamadığımız için inanıyoruz. Projelerden görülüyor ki etrafımızda birçok çakma Burj Khalifalar oluşacak. Yüksek tepe zaten artık görünmüyor.
Köprüler
yıkıldı. Kırılan, yıkılan köprüleri tekrar yerine koymak hiç de kolay bir iş
değil. Gidenin yerine üç tane köprü yapsan acaba insanlar o köprüye eskisine
güvendikleri kadar güvenebilirler mi? Sonuçta yılların güveni yıkıldı gitti ama
ileri teknoloji geldi.
Hafriyat
kamyonları, sanki buraları bir an önce dönüştürmek istercesine birbirleriyle
yarışıyorlar. Her şey dönüşüyor. İyi güzel de bu kadar taşı, toprağı, molozu
nereye dökeceğiz? Demokrasilerde çareler tükenmez: Doldururuz denizi, yaparız
bir marina; moloz dökmek için de uzak yerlere gitmenize gerek kalmaz. Denizi
doldurunca bu ada konsepti de ortadan kalkmış olur. Dokunulmazlığı var bu
hafriyat kamyonlarının. Hepimiz için geçerli olan trafik kurallarından onlar
muaf tutulmuşlar. Kolay değil tabii, işleri acele. İstedikleri zaman köprüde,
otoyolda, orada, burada her yerde eylem yapabiliyorlar. Sen, ben de sokağa
çıkayım da iki eleştiride bulunayım, fikrimi söyleyeyim, gösteri yapma hakkımı
kullanayım desek gidebileceğimiz en yakın park Hyde Park.
Bu sabah
camdan bakınca bir şeylerin dönüştüğünü çok net olarak görebiliyoruz. Gökyüzündeki
kara bulutların altında, yeşilin koyulaştığı bir ortamda bir şeyler dönüşüyor.Umarım bir gün depreme dayanmaz diye başka eserleri de yıkıp yeniden yapmamıza gerek kalmaz. Bazı eserler dayanıklı yapılmıştır. Temellerinde bir milletin kanı, gözyaşı, emeği, fedakârlığı, cesareti vardır. Yıksan yıkılmaz, değiştirmeye kalksan değişmez. Her türlü mevsim şartına dayanıklıdır. Yağmur, fırtına, tufan duvarlarında bir milimlik çizik bile açamaz.
Herkes rahat
olsun, tepe sağlamdır ve altı kayalıktır. Görünen de dev gibi bir buz dağının
minicik tepesidir.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…
Nedense bu kentsel/rantsal dönüşüm Bağdat Caddesi civarlarında çok yoğun olarak devam ediyor. Fakir semtlerdeki binalar herhalde depreme çok ama çok dayanıklı...
YanıtlaSil