Bugüne kadar sürekli
olarak yanlış yapılan bir şeyi; bu güne kadar o işi yapan insanların
salaklığına, cahilliğine, beceriksizliğine bağlama huyumuz vardır. Biz her
şeyin doğrusunu bildiğimiz ve yaptığımız için o insanların başına gelen
talihsiz işlerin bizim başımıza gelemeyeceğine çok güveniriz.
Peki, neden akıllanmıyoruz? Yukarıda da söylediğim gibi, “bana bir şey olmaz” ruh hali yüzünden akıllanmıyoruz.
Böyle bir panik anında daha da açıklara sürüklenmenin tek şansı olacağını düşünmek hiçbir kimse için kolay bir şey değil. İşin acı yanı, bir sorun anında dalgalardan ve hava şartlarından dolayı bu yörede kurtarma çalışmaları da çok zor oluyor ve genelde çok geç müdahale ediliyor.
Bizi bile bile tehlikeye
ve ölüme sürükleyen de bu ruh halidir. Bir milyon kişi inşaatlardan aşağıya
düşmüştür ama biz halen “Onlar tecrübesizdi, kenarda yürümeyi bilmiyordu, ben 25
yıllık ustayım, bana bir şey olmaz.” deriz ve kenarlarda yürüyüp sakat işler yapmaya
devam ederiz.
Bütün dünyanın kullandığı
emniyete yönelik araçlar da bize sıkıntı verir. Kimi canımızı sıkar, kimi
ayağımızı sıkar, kimiyle rahat çalışamayız, kimi kulaklarımızı tahriş eder, kimi
alerji yapar vs. vs.
Beni bu sabah bu yazıyı
yazmaya iten aslında bunlar değil. Benim derdim İstanbul’un kuzey sahillerinde
her yıl Karadeniz’in hırçın dalgalarında denize giren kardeşlerimizle. Ben doğduğumdan
beri Şile’de, Kilyos’ta, Riva’da denize grip de ölenlerin sayısı o kasabaların
nüfuslarını geçti.Peki, neden akıllanmıyoruz? Yukarıda da söylediğim gibi, “bana bir şey olmaz” ruh hali yüzünden akıllanmıyoruz.
Yetkililer her sene burada
yaşanan boğulma olaylarının, yüzme bilmek veya bilmemekle bir alakası
olmadığını bağıra, bağıra söylüyorlar. Bazı yerlere “buradan denize girmek
tehlikeli ve yasaktır” diye levhada asmışlar. Daha ne yapabilirler?
Buradaki denizin garip bir
yapısı olduğunu, alttan akan bir akıntının farkında olmadan insanları dışarı
doğru çektiğini milyon kere herkes söyledi. Sen kıyıda, ayağımın basabileceği
yerde oynuyorum zannederken, bir anda birde bakıyorsun ki derine gitmişsin. O
anda da geri dönme çabası ve bir panik başlıyor. Dönemeyince de işler iyice
kötüye gidiyor.
Bunu ısrarla anlamak
istemiyoruz. Benim arkadaşlarım bile “ağabey onlar yüzme bilmiyordur” yoksa
niye dönemesin diye ısrar ediyorlar. İnanın orada boğulan insanların birçoğu
yüzme biliyordu. Suyun içindeki, dibindeki dışa doğru olan akıntı aldı götürdü
onları bizlerden.
Dün yine Karadeniz
kıyılarında 3 ayrı boğulma olayı yaşandı. Gencecik insanlar koptu bu dünyadan.
Mekanları cennet olsun. Arkadaşlar ölüm insanlar için, hepimiz bir gün bu
dünyadan kopup gideceğiz ama milyon kere denenmiş bir şeyi de bir kere daha
denemenin hiçbir anlamı yok.
Uzmanlar “ne kadar iyi
yüzme bilirseniz bilin kendinizi böyle bir durumla karşı karşıya bulursanız
kesinlikle kıyıya yüzmeye çalışmayın” diyorlar. “Bırakın, sizi dalga açığa
götürsün orada kıyıya paralel yüzmeye çalışıp, suyun üzerinde kalmaya çalışın
ki, sizi arayanların, sizi bulup kurtarma şansı olsun” şeklinde yorumlar var.Böyle bir panik anında daha da açıklara sürüklenmenin tek şansı olacağını düşünmek hiçbir kimse için kolay bir şey değil. İşin acı yanı, bir sorun anında dalgalardan ve hava şartlarından dolayı bu yörede kurtarma çalışmaları da çok zor oluyor ve genelde çok geç müdahale ediliyor.
Karadeniz kıyıları
yıllardır bize bir mesaj veriyor ve biz ısrarla bu mesajı almak istemiyoruz.
Buranın yapısı zor bir kumsal olduğunu artık kabul etmemiz lazım. Ben yüzerim,
biz Karadeniz çocuğuyuz gibi laflar işe yaramıyor.
Dalga seni alıp götürdüğü
zaman, "Nerelisin?" diye sormuyor.Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder